10
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
863
Okunma
Uzağa... çoook uzağa bir sefer belirince
Gönülden göze yollar döşenirdi eskiden
Sîne alev almadan genizler sızlar önce
Veda ânı yangınlar yaşanırdı eskiden
Gurbet gâhi bir cennet, gâh öcü bilinirdi
Hem acı veren yanı, hem gücü bilinirdi
Umuda yolun başı Sirkeci bilinirdi
Gözyaşlarıyla raylar aşınırdı eskiden
Mazi olmadan bahar, gelmeden kara kışlar
Bilirdi görevini postacı Turna kuşlar
Yüreklerde fırtına, derken... sağanak başlar
Kirpiklerin ucundan boşanırdı eskiden
Kalkan tren ardından seperken eller suyu
Her gurbetçi Yusuf’tu, gurbetse dipsiz kuyu
Hıçkırıklar bölerken çoğu zaman uykuyu
Can sabır silahını kuşanırdı eskiden
Orhan’la Ferdi’lerden nağme çalarken utlar
Cigara dumanında aşılırdı hudutlar
Hayallere sarılan hoş kokulu umutlar
Tahta bavul içinde taşınırdı eskiden
Kalanın dilde âhı gidenin yâdı vardı
Hasretin hazin sesi acı feryâdı vardı
Tarifi dile çile emsalsiz tadı vardı
Yazmaya kara kalem üşenirdi eskiden
Mal-makam-para hırsı bir an olsun bıraksa
Kaybını farkederdi; insan maziye baksa!
Eş, dost, komşu, arkadaş... sevdiğinden ıraksa
Özlem ile anardı... düşünürdü eskiden!
Mecit Aktürk