OSMAN EMMİ'NİN İKİ GÜNÜ - MANZUM HİKÂYE -
OSMAN EMMİ’NİN İKİ GÜNÜ
--------MANZUM HİKÂYE------ Kışlar serttir doğuda acımasız ve uzun. Zaten bilmeyen yok ki kışı meşhur doğunun. Ama şehirlerden çok kış köylerde şiddetli, Geçit vermeyen karlı dağlar daha heybetli. Dağların arasında küçük bir köy Güzelyer. Kıştan yana nasipli, diğerlerine benzer. Karlar kerpiç evlerin damlarına ulaşmış. Köylüler küreklerle evden eve yol açmış. - - - - - Köyün orta yerinde bir küçük kahvesi var. Hele kış günlerinde yer yoktur, dolar, taşar. Kimi iskambil oynar, kimisi sohbet eder. Sobanın etrafında ısınır, çay içerler... —Hele bana bir çay ver.” .....................................—He Osman Emmi , “çay bir.” Osman Emmi kahveye ikindileri gelir. Köylüye sözü geçer, oldukça da sevilir. Yazın ailesiyle tarlasında didinir, Toplar götürür satar, kış için biriktirir. —Merhaba Osman Emmi. ……………………….................—Merhaba cümlenize. Çay söyleyin getirsin, siz de çay içsenize. Hava bugün çok soğuk ben üşüdüm gelirken. Dedi aksakalındaki karları temizlerken. Şapkasını çıkardı, o sırada çay geldi. Civardaki köylüler hep kıtlama içerdi. Bardağın yarısını boşalttı tabağına, Soğutmaya çalıştı üfürerek çayına, Tabaktan yavaş yavaş içmek de adetiydi. Köylülerden birisi durmadı lafa girdi. —Hele bir anlat emmi. ………………………........... — Size ne anlatayım. Bugün vaktim yok oğul, üşütmüşüm hastayım. ―Neyi istersen emmi, vakit de geçer biraz. İçinden “alıştırdık, gençleri kırmak olmaz”. ―Hani leyleğin ömrü lâklâkla geçer derler. Bu hususta insanlar leylekleri geçerler. Ben sizin çağınızda ava giderdim kışın. Siz de ancak kahvede sandalyeye yapışın. ―Neler avlardın emmi? ……………………............…―Şansıma, ne rastlarsa. Her zaman olmaz tabii hava iyi olursa. Onlara güzel geçen bir avını anlattı. Vakit akşam olmuştu, kahveci lüksü yaktı. Yeleğine köstekli cep saatine baktı, ―Eh artık gitme vakti, deyip yerinden kalktı. - - - - - Hava yumuşamıştı hafif kar yağıyordu. Evine geldiğinde kapıda biraz durdu. Dinlenip nefeslendi, evin yolu yokuştu. Hızlı yürüdüğünden azıcık yorulmuştu. Karabaş, görür görmez etrafında dolandı. Kuyruğunu salladı, havlayıp yaltaklandı. Ona pek aldırmadı evin köpeğiydi bu. İri, alaca renkli pek yamandı doğrusu. Odaya girdiğinde oğlu yerinden kalktı. Oturduğu minderi babasına bıraktı. Kemal onun oğluydu, on dokuz yaşındaydı. Kışın evde oturur, yazın tarlasındaydı. ―Vakit dar oldu oğul anan hâlâ gelmedi. Cevriye nasıl acep? ……………………...…. –Kimse haber vermedi. Oğlu sobayı yaktı. …………………..........―Hiç ahıra gittin mi? ―...... …..........―Hele bir uğrayıp bak. …………………………….............…Namaz aklına geldi. Abdest aldı ve kendi seccadesini serdi. Namazının sonunda oğlu içeri girdi. ―Bir şey var mı? …………........…—Yok …………………….......... ―Oğul benim dememle olmaz, Ahıra kendinden git, artık ilgilen biraz. Ahırda iki atla birkaç koyunu vardı. İlkbaharda atları arabaya koşardı. Kasabaya, tarlaya onunla gider, gelir, Kasabadan tarladan yüklerini getirir. ―Anan gecikti oğul sen getir sofrayı ser, Ben epeyce acıktım o da geldiğinde yer. Yemeğin üzerine bir de çay demlediler. Minder dizdi yastığa başını koydu yattı. Oğlu yatmadan önce sobaya tezek attı. - - - - Vakit ilerlemişti oda soğuk sessizdi. Zeynep Ana odadan hızla içeri girdi. Kemal’in anasıydı ufak tefek kadındı. Evde tarlada olsun durmazdı, çalışırdı. İki çocuğu vardı Kemal ile Cevriye. Cevriye evlenmişti şimdi ise hamile. Sancılandığı için onu çağırmışlardı. Gittiği zaman orda Gülizar ebe vardı. ―Hele bir kalksan herif. ……………………............…―Ne oldu Zeynep nedir? ―Kızın durumu kötü. ……………………...........….―Gidip ebeyi getir. ―Gülizar Bacı’yı mı? Kaynanası getirmiş. “Bu çok tehlikeli beceremem ben” demiş. “Acele kasabaya götürün ki kurtulsun.” ―Şimdi mi? ……………......―He ya şimdi. …………………….............……―Sabret bir sabah olsun. ―Ben sabrederim ama kız sabredebilir mi? Saatini cebinden çıkardı Osman Emmi; ―Saat bir olmuş zaten bu havada gidilmez. Kız ata bindirilmez, araba da yürümez. Sen hele telaşlanma git ebeye yardım et, Bulunur bir çaresi Allah büyüktür elbet. Kendisi ve karısı bir çıktılar dışarı. Şiddetli rüzgâr vardı savuruyordu karı, “Bu havada imkânsız kimse yola çıkamaz, İnsan boğulur gider izi tozu bulunmaz.” Odaya girdi tekrar. ………………….............―Oğul sen sobayı yak, Herhalde ikimize nasip değildir yatmak. - - - - Karısı geldiğinde gözleri kızarmıştı. Zaten ufak tefekti daha da ufalmıştı. ―Ne etsek acep herif? ……………........................Osman Emmi suskundu, Karısının bu hali ona epey dokundu. ―Baba Şeref Dayı’nın kızağı var bilirsin. Gidip ona diyelim, o bacımı götürsün. ―Git söyle oğul ama aklım kesmiyor benim. Bu havada gidemez kendim gibi eminim. Uyandır ve ona de ki babamın selamı var, Bacım çok hastalandı yol ayrımına kadar, Kızağıyla götürsün, parası neyse alsın. Dikkatli ol giderken seni köpek tutmasın. Kemal fırladı gitti Karabaş da peşinde, Koşarak kızakçının evine geldiğinde, Durdu, kapıya vurdu, önce kimse çıkmadı. Tekrar sertçe vurunca pencere aydınlandı. ―Kim o? ………..........―Benim ben Kemal hele aç Şeref Dayı. Elinde feneriyle gelip açtı kapıyı. ―Hayırdır Kemal nedir? …………………...............…. ―Babam çok selam etti. Babasının sözünü aynen ona nakletti. ―Senin canın sağ olsun gözüm yok ki parada, Gecenin bu vaktinde hem de böyle havada, Yola çıkılır mı hiç? Bunu baban da bilir. Kasabaya giderken köyünü de yitirir. Şimdiden gitse dahi ayrımda bekleyecek, Bu saatte makine nerden bulup binecek. Gelirim isterseniz sabahleyin erkenden, Bu karda bu tipide bir yere gidemem ben. Tam geriye dönerken aklına geldi durdu, Kemal sınamak için Şeref Dayı’ya sordu. ―Kızağı verir misin bizim bir atı koşsam? ―Gidemezsiniz oğlum, sana nasıl anlatsam, Git bir babana danış “he” derse kurban olsun. Ben kızakta değilim niye anlamıyorsun? Babası bekliyordu bahçenin kapısında, Kemal olan biteni anlattı en sonunda, Epey zaman düşündü, karar verdi çaresiz, ―Demek kızağı verdi öyleyse biz gideriz. Git atın birini koş, bir de terkiye bağla, Sende boş durma Zeynep Cevriye’yi hazırla. - - - - Dışarı çıktığında iyice giyinmişti. Çok beklemedi oğlu kızağı getirmişti. Zeynep Ana kızağa çabucak yatak serdi. Kızak şimdi tek atlı karyolaya benzedi. ―Feneri gaz doldurun, battaniyeyi alın, Çifteyi unutmayın noksan bir şey kalmasın. ―Baba pilli feneri getirdim lazım olur. ―İyi koy orda dursun yem torbasını doldur. Evde olan kadınlar kızını giydirdiler. Koltuğuna girerek kızağa bindirdiler. Oğlu da giyinmişti binmeye geldiğinde, Babası; ……….―Sen nereye, kim kalıyor ki evde? ―Memet enişte var ya evi o bekleyecek. Ben gelmesem kızağı kim geri getirecek? ―Ben geri getiririm. …………………...............― Kadınlar makinede, Nasıl yalnız giderler, peki ya hastanede, Ne yaparlar, gelirsem sen onlarla gidersin. Kızakla ben dönerim orda yardım edersin. Hesap etti nihayet o da ona hak verdi. “Peki” dedi isteksiz Kemal kızağa bindi. Kamçısını salladı kızak yerinden kaydı. Hava oldukça soğuk şiddetli tipi vardı. Gazlı el fenerini aldı yanına koydu. Bu tipili havada yolu bulmak çok zordu. Zeynep Ana kızının başucuna oturmuş, Ayağını, elini yorgan altına sokmuş, Gülizâr ebe, Kemal arka taraftaydılar, Cevriye yataktaydı, köyden uzaklaştılar. Kasabanın yolunu ezbere biliyordu. Ama tipi şiddetli yol hiç seçilmiyordu. Arada bir kızağı durdurup iniyordu, Feneriyle çevrede işaret arıyordu. Yolun üzerindeki bütün taşlar, dereler, Ona unutmadığı birer işarettiler. - - - - - - Kızak yola çıkalı epey zaman geçmişti. Kar yağıyordu ama tipi hafiflemişti. Zeynep Ana başından atkısını açarak, Temizleyip örtüyor karlarını çırparak, Hasta hiç rahat değil etrafına bakarak, Yorganının altında kıvrılıp açılarak, Nerdeyse bağıracak kendini zor tutuyor, Babasının yanında belli ki utanıyor. Kemal arka tarafta aklı bacısındaydı. “Keşke onların evi kasabada olsaydı. Belki de kurtulmuştu” diye düşündü bir an, Köyünü hatırladı bakmak için uzaktan, Geriye döndüğünde kızağın arkasında, Bir karartı görünce seslendi babasına: ―Baba bu herhal kurttur. ………………….............…….―Uzakta mı nerede? ―Terkiye bağlı atın epeyce gerisinde. ―Kaç tane? ………….......―Bir. ……………...........…―İyi bak kurtlar pek yalnız gezmez. Gerçi fazla da olsa bize zarar veremez. ―Açsa ata saldırır. ……………….............. “Kızağa bağlı atlar, Kurtlar çok aç olmasa onlara yaklaşmazlar. Ama hissederlerse hayvanlar da huylanır. Ne kızağın dengesi ne de düzeni kalır.” Böyle düşündü sonra: ………………..................―Zeynep sen tut dizgini. Yerinden kalktı baba arka tarafa geldi. ―Pilli feneri sen al çifteyi uzat bana, Feneri üstüne tut ben yak deyince sana, O zaman yakacaksın, şimdi hazırda bekle. Nişan aldı dikkatle Osman Emmi tetikte. Kemal terkideki atı uzunca bağlamıştı. Hedefi gizliyordu, karısına çıkıştı. ―Hele biraz dur yahu. …………………… .............Kızağın durmasıyla, ―Yak dedi. Kemal feneri yaktı, yakmasıyla, Çiftenin namlusuna sarılması bir oldu. ―Dur baba ateş etme Karabaş, Karabaş bu. Babasını kızdırdı oğlunun bu telaşı. ―Ben de gördüm kurt değil tanıdım Karabaş’ı. Çifteye atlanır mı? Ya birden ateş alsa. Adam olmayacaksın sen yaşın elli de olsa. Yerine geçti tekrar kızak yola koyuldu. Karabaş da kızağın ardından geliyordu. - - - - Kızak artık Büyükdağ eteğine gelmişti. Babası durdurarak aşağıya inmişti. ―Sen de in itele ki kızak ağır olmasın, Bu yokuş oldukça dik hayvan pek zorlanmasın. ―Baba eğer istersen atı değiştirelim. ―Oğul hele az sabret yokuşu bitirelim. Yokuş bittiği zaman oğlu atı değişti. Üzerine çul attı epeyce terlemişti. Dağda yollar dönemeç dağda yollar çok dardı. Kış günlerinde kızak ancak yola sığardı. Kar yağmıyordu artık ve tipi de dinmişti. Hava biraz açılmış yol hafif belirmişti. Kızağın yolcuları epey rahatlamıştı. Yol ayrımına zaten çok az yolu kalmıştı. Köpeğin havlaması ortalığı çınlattı. Hasta dahil herkesi yerlerinden oynattı. Dağda sel sularının oyduğu yere doğru, Yönelmiş var gücüyle durmadan havlıyordu. Kemal endişelendi köpeğini çağırdı. Köpek sesi duyunca fişek gibi fırladı. Hızla sel yatağının içerisine daldı. ―Baba kızağı durdur kurtları gördü köpek. Kızak daha durmadan Kemal yere inerek, Bir elinde feneri öbür elinde tüfek, Sel yatağına doğru sessizce yürüyerek, Yaklaşınca girmeden feneri yaktığında, İki kurt gördü orda fenerin ışığında. Kurtlar büyük bir hızla kaçtılar dağa doğru. Kemal seslendi ama Karabaş bu durur mu? O da bütün hızıyla kurtların arkasından, Dağa doğru koşarken Kemal çıktı oyuktan. Babası sinirlendi bağırarak kızaktan: ―Ulan biz neye geldik, hasta hayında mıyız? Yoksa köpek, tüfekle kurdun avında mıyız? Kemal üzgün, isteksiz kızağa doğru geldi. Karabaş tekrar acı havlayınca ürperdi. Bu havlamaktan çok çığlığa benziyordu. Sesi çağırır gibi sanki yalvarıyordu. Hızla geriye döndü oyuğa girdi durdu. Feneri yaktı ama bir şey görünmüyordu. Biraz daha yürüdü kayalıkta ilerde, Kurtları gördü orda Karabaş’ı da yerde. Birkaç kere üst üste köpeğine seslendi. Karabaş aksayarak Kemal’e doğru geldi. Avlarını kaçırmak istemeyen aç kurtlar. Işığa aldırmadan köpeğe saldırdılar. Kemal sabredemezdi doğrulttu tüfeğini, Nişan aldı namluya yasladı fenerini, Ateş edince tüfek dağı da seslendirdi, Anladı ki vurmuştu kurdun biri devrildi. Diğer kurda çevirdi ateş etmeden birden, Bir gürültü başladı Büyükdağ tepesinden, Daha ne olduğunu anlamamıştı bile, Çığ yakaladı onu kaçamadan bir yere. “Eyvah!” dedi babası lafı ağzında kaldı. Dağ gibi kar yığını gelip yolu kapladı. Kızaktan birkaç kere “Kemal” diye seslendi. Boşuna beklediler hiçbir cevap gelmedi. O zaman kızaktakiler aşağı atladılar, Dağıldılar etrafa Kemal’i aradılar. Babası daha sonra kızaktan kürek aldı, Oğlunu bulmak için kar yığınına daldı. Zeynep Ana yığına elleriyle girişti. Allah’ım bu ne kötü ne yapılmaz bir işti. Bir makine gibiydi şimdi ihtiyar kollar. Düzensizce etrafa savruluyordu karlar. Osman Emmi sabırsız durmadan yer değişti. Koskoca kar yığını hiç de eksilmemişti. - - - - Ortalık aydınlandı artık sabah olmuştu. Küreğine yaslandı oldukça yorulmuştu. Bir kar yığınına baktı, bir savurduğu kara, ―Bu böyle olmaz Zeynep atla hemen kızağa, Zaten hava açıldı, ayrıma çok az yol var, Ebeyle, Cevriye’yi ordan doktora yollar, Geriye dönersin al, para da ver onlara. Fazla bekleme sakın kız elden gider sonra. Ben terkideki atla tekrar köye döneyim. Yalnız bitmez bu yığın kürekli getireyim. Ebeye tembih et ki Kemal’i de söylesin. Kasabadan buraya bize yardım göndersin. Terkiye bağlı atı konuşurken çözmüştü. Karısı gönülsüzce kızağa bindi sürdü. Hayatında ilk defa sürüyordu kızağı, Dönemeçli yolları bitirdi sonra dağı, Geride bırakarak ana yola kavuştu. Yola çıkmadan hemen kızağı durdurmuştu. Yürüyüp yavaş yavaş yola çıktı bekledi. İzler yoktu demek ki “makineler gelmedi”. - - - - Osman Emmi ovada dörtnala gidiyordu. Aklı kızakta, çığda, yolda düşünüyordu. ‘Çok büyük hata yaptım, onu getirmeseydim. Şeref’e kulak verip sabahı bekleseydim. Hiç bu kadar karanlık olmamıştı sabahım. Elbet sana ayandır sen yardım et Allah’ım.’ Köpekler karşıladı daha köye girmeden. Doğru evine geldi atının üzerinden: “Memet” diye bağırdı Memet dışarı çıktı. ―Bana bir tüfek bul tez. ………………………..............…Eniştesi şaşırdı. Hiçbir şey soramadan koşarak eve girdi. Tüfeğini getirdi, Osman Emmi ’ye verdi. ―Hayırdır baba nedir? …………………............. ―Kemal çığın altında. Sen de bir kürek al gel. Durmadı daha orda. Köyün orta yerine kahveye doğru geldi. Bir iki el üst üste tüfeği ateşledi. Silah sesini duyan oraya doğru koştu. Kahvenin önü epey kalabalık olmuştu. Bağırarak konuştu, sesi ağlar gibiydi. “Büyükdağ’da Kemal’in üzerine çığ geldi. Ben kurtaramadım onu acele köye geldim. Siz bilirsiz kardaşlar ölmeden yetişelim.” Daha sözü bitmeden topluluk dağılmıştı. Biraz sonra kürekli atlılar toplanmıştı. - - - - - - Zeynep Ana ayrımda çok fazla beklemedi. Önce uzaktan sesi sonra makine geldi. Geçmesin diye yolun ortasında durmuştu. Şoför çarpmamak için güçlükle durdurmuştu. ―Kenara çekilsene belâ mı olacaksın? Az daha arabanın altında kalacaktın. Şoförü kızdırmıştı, çekinerek yaklaştı. ―Kusura bakma kardaş acıdan aklım şaştı. Benim kızım çok hasta kasabaya gidecek, Eğer sen götürmezsen bil ki burda ölecek. Seni Allah gönderdi Hızır gibi yetiştin. ―Kızaktaki hasta mı? ……………………...........―He kardaş. ……………………………...........….―Eh bindirin. - - - - - - Osman Emmi en önde kürekliler arkada, Bir yarış başlamıştı karlı ıssız ovada. Gayeleri yığına bir an evvel varmaktı. Bir ümit yarışıydı bir hayat kurtarmaktı. Çığa vardıklarında anası oradaydı. Etrafında dolanıp sessiz ağlamaktaydı. Köylüler gelir gelmez küreklerle daldılar. Kimi yolun üstünde kimi oyuktaydılar. Çığın yeri şimdi bir kar harmanı olmuştu. Zeynep Ana orada boş bir kürek bulmuştu. Ufacık vücuduyla arada kaybolmuştu. Çığda kar azaldıkça umutlar büyümüştü. Ve birisi Kemal’in ayağını görmüştü. Seslenince yanına toplandılar köylüler, Hemen üzerindeki karı temizlediler, Anasıyla babası kapandılar üstüne, Bırakmadı köylüler baktılar nefesine. Kimisi “ölmüş” dedi kimisi de “bayılmış”. “Biraz sıcak tutulsa belki de ayılır”mış. Köylülerden birisi: “Kızağa bindirelim, Üstünü iyi örtüp doktora gönderelim.” En uygun fikir buydu hepsi kabul ettiler, O kaskatı vücuda battaniye örttüler, Osman Emmi yerinde arkada Zeynep Ana, Kızak yola koyuldu, tekrar yol ayrımına. Enişte ve babası atla geliyorlardı. Diğer atlılar ise köye dönüyorlardı. Baba yol ayrımında makine beklemeden, Kasabaya çevirdi atın başını hemen, Peşinde iki atlı fazla ilerlemeden, Bir kamyon görünmüştü enişte el kaldırdı. Kamyon kenarda durdu, kızağı yanaştırdı. Yatağı yorganıyla üzerine taşındı. Hep beraber Kemal’i kamyona bindirdiler. Sonra da kendileri çıktılar teker teker. Eniştenin babası aşağıda kalmıştı. Osman Emmi kamyonun üzerinden bağırdı; “Sen kızakla atları al getir kasabaya. Köye dönmeyesin ha köy uzaktır buraya.” - - - - - - - Yollar hızla tükendi kamyonun üzerinde. Kasabaya girdiler, hastanenin önünde, Memet öne yürüdü sertçe kasaya vurdu, Şoförün aklındaydı, kamyon orada durdu. Atlayıp indi hemen ve koştu hastaneye. Bir hemşire rastladı, ”Bacım nerede sedye? Köyden hasta getirdik, dışarda makinede.” - - - - Doktor: ……….―Neyi var bunun? Çabuk anlatın bana. ―Beyim dağda çığ geldi, oğlum kaldı altında. ―Sabahleyin dediler yoksa bu o çocuk mu? ―O. …… ―Demek dozerle jip geldi size kavuştu. ―Biz ordayken gelmedi, gelirken geçmiş belki. Muayene ederken: …………………................ ― Anladım baba peki, Şimdi dışarı çıkın siz orada bekleyin, Burada konuşarak beni meşgul etmeyin. Hepsi salona çıktı kapıda oturdular. Orada birisine Cevriye’yi sordular. Baba yalnız kalmıştı kapıda çok bekledi. Daha sonra karısı onun yanına geldi. ―Kızımız doğmuş herif gördüm bir oğlu olmuş. ―Ya, dedi kayıtsızca “Demek ki kız kurtulmuş.” Sevinemedi bile acı ile burkuldu. Şimdi dede olmuştu hâlbuki torunuydu. Bunları düşünürken doktor içerden çıktı, Kapıda mütereddit bekleyenlere baktı, Osman Emmi ’ye döndü, “Baba benle gel.” dedi. Bir odaya girdiler, sandalyeyi gösterdi, —Yorgunsun otur baba. ……………………................. ―İyiyim sağ ol beyim. Oğlum kurtulacak mı meraktayım bileyim? ―Biraz metin ol baba merakını anladım. Oğlun gelmeden ölmüş, hiçbir şey yapamadım. Sanki birden başına kaynar sular döküldü. Dimdik başı eğildi, “Demek ki Kemal öldü.” Çıktı oradan hemen diğer odaya girdi. Ana çoktan duymuştu oğlunun üstündeydi. Kemal’in odasında bir vaveyla kopmuştu. Osman Emmi anayı omuzundan tutmuştu. Artık onu susturmak elbette nafileydi. Yarabbi acı anlar acep nasıl geçseydi. Oğluna sarılarak o da alnından öptü. Sonra istemeyerek çekti yüzünü örttü. Bir sandalye koydular karyolanın yanına, Otururken oğlunun eli avuçlarında, Zeynep Ana odanın ortasına çömelmiş, Durmadan ağlıyordu, hali bitmiş tükenmiş… Eniştenin babası durumu kavramıştı. Girer girmez onları teselliye çalıştı. - - - - ―Kızak kapıda mı? …………………….........…―Yok getirip hana çektim. ―Bir getirsen. …………….........―Şimdi mi? ………………………................―He biz köye gidelim. ―Şimdi gidemezsiniz sabredin sabah olsun. Hava karardı zaten hayvanlar da çok yorgun. İstersen biraz düşün hele acele etme. ―Kimi, ne düşünmesi? Lazım değil sen gelme. ―Beni yanlış anladın, sizin için söyledim. Elbette kasabaya kalmak için gelmedim. Ben hana gidiyorum kızağı getirirken, Hazırlanın çıkalım gelince beklemeden. Biraz sonra kızakla gelip kapıda durdu. Terkideki at bağlı feneri yanıyordu. “Ne niyetle gelmişti bu ne biçim gidişti. Bu kızağı bu oğlan kendisi getirmişti. Üstelik ısrar etmiş isteyerek binmişti. Şimdi içinde cansız götürmek ne zor işti.” Evladının acısı içini dağlıyordu. Uzun yıllardan sonra ilk defa ağlıyordu. Acıyla yüklü kızak buz kesmiş yolcuları. Feryat geceyi deler rüzgâr savurur karı. Umurlarında değil ne soğuk ne de ayaz. Ve hiçbir şey onların derdine derman olmaz. “Kemal bizimle yine zaman dursun gitmesin. Sonunda ayrılık var bu gece hiç bitmesin.” Aralık/ 1979 |
“Kemal bizimle yine zaman dursun gitmesin.
Sonunda ayrılık var bu gece hiç bitmesin.”
*** OSMAN EMMİ'NİN İKİ GÜNÜ *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...