KÖMÜR -yaşananlardan-
Puslu soğuk bir sabah zemheri ortasında.
Eksi otuz beş gibi belki daha altında. Bir haber yayılmıştı; Şehire kömür gelmiş. Nazından usanmıştık nihayet teşrif etmiş. Üç dört kamyon yanaşmış depoya boşaltıyor. Mal sahibi bir yandan kantar kurmuş satıyor. "Beş yüz kilodan fazla vermeyiz arkadaşlar. Israr etmeniz yersiz almayan vatandaş var." Bir ihtiyar yanaştı saç sakalı aklaşmış. Beli hafif bükülmüş belli yetmişi aşmış. "Kömür kaçadır oğul?" "Tonu yedi bin dede. Söyle ne kadar lazım kömürsüz kalma sende." Ceketinin cebinden cüzdanını çıkardı. İçinde yalnız kalmış yeşil bir onluk vardı. Satıcıya uzattı. "Ne kadar gelirse ver." Mal sahibi şaşırdı. "Bir buçuk kilo eder Un değil, şeker değil gram ile satılmaz. On liralık veremem bu kantarda tartılmaz." "Oğul geceden beri evde soba yanmıyor. Ben sabrederim ama esketek dayanmıyor." Mal sahibi çekindi etrafın tepkisinden. İri bir kömür aldı yığının üzerinden. Hızla fırlattı attı ta dedenin önüne. Bu ağır bir darbeydi ihtiyar yüreğine. "Al parada istemem, nedir sizle uğraşmak." Dede birden değişti gözleri çakmak çakmak. "O ne demektir öyle nasıl para almazsın? Sadaka istemem ben kömürün sana kalsın." Beklemediği hiddet kömürcüyü korkuttu. Uzatılmış onluğu aldı cebine soktu. Elindeki kömürü dede yığına attı. Başka bir parça aldı, baktı... Eliyle tarttı. Daha küçük parçaydı bıraktığı kömürden. Onda karar kılmıştı seslendi doğrulurken. "Hak neyse odur oğul, fazla verme gerekmez. Yüzümü karartmaya senin kömürün yetmez. Her unlu gördüğünü sanma ki değirmenci. Bil ki bu aksakallı ölür olmaz dilenci." Ortalıkta çıt yoktu seyredenler şaşırmış. Demek ki aramızda böyle insanlar varmış. Onun mayası vakar onun düsturu haktır. Ona göre yaşamak dosdoğru yaşamaktır. Aralık / 1979 |