Hüzünlü Şehirde Ömürlük Esaret
Acıyor…
Bak şurası işte… İlkin usul, usul aktı bu acı Şimdi yoruyor yüreğimi dayanamıyorum… Nefesim… Hava yakıyor ciğerlerimi… Nefesim kesiliyor, Soluk soluğa kalıyor ruhum… Derman/sızım... Derman kalmadı ki dizlerimde… Yürüyemiyor ama Menzil sen olunca koşmaya kalkıyorum… Düş’üyorum, d’üşüyorum… Vazgeçmek uğramıyor lügatıma… Dilim lâl… Fersiz kelimelerim… Bitap düşmüş cümlelerim… Mısralarca döküyor kirpiklerim, Sevgimden arta kalanları… Lakin hâlâ senli düşlerdeyim, Ben hâlâ senden gidemedim bilesin… Bana da söyle, öğret… Ağrıyan yanım nasıl durulur, Acılar nasıl kabuk bağlar... Yüreği ölü, Ruhu harabe iken Beden nasıl hâlâ yaşayabilir... Sensizlik yalnızlığı takıp koluna Geldiği gibi nasıl gider… Denize dökmenin bir yolu var mı Yokluğunu saran acımasız hasreti… Bu esaret ne zaman biter… Biter mi ya da… Öğret bana da, söyle yalvarırım… Yoksa… Sende gecelerle mi dertleşiyorsun, Gecenin döktüğü her yıldızla Beni mi diliyorsun… Bulutların damlattığı yaşlar kirpiklerime, Yüreğindeki yaradan süzülen kanlar mı… Sol’un acıyor, Gün’ler bir türlü doğmuyor mu sana da... Zifiri sessizlik çöküyor mu üzerine... Sakın kapatma ama ışıkları sen Karanlık uğramasın sol’una… Hüzün mesken edinmesin gül yüzünü… Senin yerine de çekerim ben Veda’nın ızdırabını, Ayrılığın aşk tortularından kılıçla Yüreğimi paramparça edişini… Yaşarken ölümümü izlerim ben… Sen ölme ama dayanamam… Her şeyden uzak hüzünlü bir şehirde Hayalinin yaktığı kibrit alevinde Günden güne Donarak yokolurken yüreğim, Yazları baharları yolladım Üşümesin diye yüreğine… Uzak’ta olsa gülüşlerin Gözlerime değmese de, Tüm güzellikleri gamzene sakladım Solmasın diye… Unutma olur mu sözleştiğimiz yeri; Cennette, Sevgi diyarında buluşacağız seninle… Tıpkı bu şiir gibi… Gülhanım |