17:05Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Upuzun bir hikâye; ki; yaklaşık 15 milyar yıllık...
I / Biliş Kırk yılın arkasından bir kapı aralandı, Mekânsız bir şehirdi, vakitsiz bir zamandı. Bir sa’ati... içinde kovalardı yelkovan, Kaçardı dolu dizgin dakikalar anbean. Nedendir, bilinir de söylenmezdi bir türlü, O akrebin dilinde ölüm diye bir türkü... Nasıl kaçar ölümden, alnında yazı olan, Nasıl olur da ölür... ölümsüzlüğü bulan... Ölmemeye çâre arayanlar buyursun, Âşıklar susa susa; ölüm yokmuş, duyursun. Peki ya aşk; o nedir ki?! Var mı bilmem bilenler, Gülerken ağlayarak hıçkırırken gülenler... Bir kalbi yara yara arayıp durmak mıdır?! Bir sükût saatine çığlığı kurmak mıdır?! Yorulmamak mıdır aşk... yoksa boşanmak mıdır, Kendinden geçe geçe sabrı kuşanmak mıdır?! Sanki ve say ki; aşka isim buldum nihâyet, Bir küfür bir kuyuda... ki; Yûsufca bir âyet... II / Buluş Güzeller gelir geçer, kaçar gelir güzeller, Ebedler güler geçer, göçer güler ezeller. Evvelinden habersiz... bîhaber âhirinden, Bâtınından bir parça, bin parça zâhirinden. Gözler ki; bir sonsuza kapıdır aralanan, Kalbinden kurşun yese evvelâ yaralanan. Kuyu mudur Mısır’a bir sultan olmak için?! Suyu mudur cennetin yoksa kaybolmak için?! Bir noktaya mıhlanmış cinneti andırıyor, Gönül denen ocağı dumansız yandırıyor. Gözler kalbin aynası... değil imiş anladım, Kalbini gözlerinde gördüğümde ağladım. Saklı yara, açık gam, gizli dert, belli tasa, Bir yasa getirseydim; hiç kimse ağlamasa! Rahmetin ta kendisi işte o gözyaşları, Mezarında dirilir bir gün mezartaşları. Taşlar ki; alev olur... bir şehri vîrân eder, Taşlar ki; bir dev olur bakarsın devrân eder. III / Oluş Ve döner ya atlılar, gittiği seferinden, Bir esrârı fısıldar gördüğü zaferinden... IV / Gülüş Ve yağmur sağnak sağnak boşalır gökyüzünden, Fışkırır ağır ağır sular hep yeryüzünden. Sırlar bürür görürsün görünmeyen gözünü, Bahar kılar zemheri... yazı-kışı-güzünü. Çiçek açar topraksız vatanımın bağında, Bağrında güller öter, o bülbülün dağında. Dağları görürsün yünden yapılmış gibi birden, Kardan ateşler düşer... pişer ve yunar kirden. Karanlıkları örten bir gündüz gelir sonra, Karaları kuşatır hani o verâ-ül verâ... O’nu ararken evet... içimden çıktın işte, O’na varmak yoktu ki bu misilsiz gidişte. Işık hızı gelsin de görsün mesâfeleri, Ve dirilsin tez elden muğlak izâfeleri... Bulsunlar ve desinler: Birde ben yok, o binde, O’nu arama sakın... o; ezelden kalbinde. Gözlerin diyordum ya, kalbine mesken olmuş, Gönlün solmaz lâlezâr, gözyaşın diken olmuş... Hani derler ya elbet bir gün ağlayan güler, Göğsünü görünmezle her gün dağlayan güler. Güler mutlak, mutlaka yaşlar döken gözünden, Tebessüm döküveren inci gibi sözünden. Paklanır bir ân gelir, ne var ne yok saklanır, Simsiyâh bir "âhh" bile gün gelince aklanır. Yeni, yine, yeniden bir yaşına basarsın, Nârına bedel diye nûrun arşa asarsın... Ve sonra bahşedilir, üflenir de rûhundan, Sana selâmlar gelir âhir zaman Nûh’undan! |
Emeğine yüreğine sağlık usta
_________________________________Selamlar saygılar