AKINCI MAKBULE EFE.Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Milli Mücadele kahramanı ve şehidi Gördesli Makbule Hanım, 1902 yılında Manisa Gördes’de doğmuştur. Ailesi kalabalıktı ve sahip oldukları küçük bir çiftlik ve tarım arazileri ile geçiniyorlardı. O dönemde yaşayan Gördesli her kadın gibi Makbule Efe da ata binmesini ve silah kullanmasını daha küçük yaşlarda öğrenmişti. On iki yaşlarındayken babasını yitiren Makbule hanım, ağabeylerinin koruması altında büyüdü.
1920 yılının Eylül ayında Ustrumcalı Halil Efe ile evlendi. Evliliğinden iki ay sonra da kocasıyla birlikte akıncı olmuş ve dağlara çıkmıştır. Gördes, Simav, Demirci, Bigadiç ve Sındırgı dağlarında müfrezelerle birlikte sürekli dolaşan ve cesareti ile herkesin saygısını toplayan Makbule Efe, en umutsuz olduğu anlarda bile müfrezeleri cesaretlendirmiştir. Her yerde her çatışmada kahramanca savaşmıştır.
AKINCI MAKBULE EFE.
Daha on sekizinde, Gördes kızı Makbule. Gönül verdi, Sevda düştü gönlüne. Yuva kurdu, Usturumca’lı Halil’le. Zor yıllardı; Yunan çıkmıştı İzmir’e. Aziz Vatan, Adım adım uğruyorken işgale, Yiğit Halil, silah alıp eline, Başkaldırdı, Esaret ve zulüme. “Hakkını helal et” dedi, “Helalimsin Makbule.” “Vatan düşmüşken, dara,” “Göğsüm sarıp bayrağa” “Çıkmam gerek, başı boran dağlara,” “Borcumuz var, ölülere, sağlara,” “Ölür isem, sen peşimden ağlama.” “Derde düşüp, karaları bağlama” “Hayır,!” dedi, Gördes kızı Makbule, “Sadece erlere mi düşer bu yük,.!?” “Benim de vatan sevdam, dağlardan büyük.!” “Çıkarım senle dağlara,” “Aramam, gülistanlık, güllük.” Ne dediyse, dinlemedi Halil’i “Namusumdur” dedi, “Ant içtim bayrağıma” “Düşüremem, Yıldız ile Hilali.” Nasıl bir sevdadır ki; On parmağı, kınalı, Ulus Dağında çıktılar, Ölümüne balayı. Sanma ki; Kerem ile Aslı var, Ne de, Leyla ile Mecnun. Hakikatte aslı yok. Hepsi efsane, hepsi efsun. Ne Halil’i geçebilir, Ferhat, Ne de, Makbule’yi, Şirin, Bu sevda ölümden, daha da derin. Yoktur gerçekte, Arzu ile Kamber, Öyle bir sevda ki, Ölümüne… Sadece, Halil ile, Makbule’ye mukadder. Çıktı Ulus Dağı’na , Halil’iyle bir oldu. Vatan aşkıyla, vatanına er oldu. Vatan aşkı, büyüktü yar sevdasından. Aşk ile vazgeçti, Odundan, ocağından. Ulus Dağı, sarıp sarmaladı onları. Zirveler yatak oldu, Ormanlar, yorganları. Ak bulut, yastıkları. Yunan’a diz çöktürdü, Ulus Akıncıları. Tepelediler,! “Gavurcu Müslümanları.” Her baskında, hep önde, Filintası elinde, Kaması hep belinde, Altında, doru atı, Kalpaklıdır hep başı, Simav, Bigadiç, Sındırgı, Düvertepe, Gördes, Demirci, Egede, Nam saldı, Akıncılar içinde, Akıncı Makbule Efe. 1922 Mart Ayında, Ulus Kocayayla’da, Kalleş Yunan Tümeni, Sardı, Akıncı Müfrezeyi. Gördes’in Makbule’si, En önde, getirerek tekbiri, Dorusuyla şahlanarak, Saldırırken Yunana, Benziyordu, Kurt başlı bir aslana. Sanırsın, Çağlar önceden, Kopup gelen Asena. İşte,! Tam o anda, hain bir kurşun, Gelip alnından vurur. Düşüverdi atından, Saçlarından akmıştı, Başından taşan nur. Yarı açık gözlerinde, Ağlamaklı bir huzur. İşte.! Şehadet, tam da budur. Akıncılar, alarak Makbule’yi, Yararak kuşatmayı, Sakladılar toprağa, Ulus Kocayayla’da Bilinmeyen bir yere… Akıncı ahlakınca, Ağlanmazdı Şehide. Hepsi ağladı kana kana. Kimse bulmadı mana, Ne Kumandan Ethem’e, Ne de Halil Efeye. Geçen sene, Mart Ayında, Soğukta ve Ayazda, Çıktım Ulus Dağına, Ulus Kocayayla’da, Daldım sık bir ormana. Bir anda; Atların nal sesleri, At kişnemeleri, Şahlanan atlar, Kurşun, mavzer sesleri, Sardı her yanımı. Haykırıyordu , Akıncı Kumandanı Ethem, “Teslim olmak yok,!” “Çıkmadan can tenden.” Bağırış, çağırış. Barut kokusu, Toz, duman içinde , Kalakaldım ortada. Ortalık yangın yeri. Gözüm aradı bir an, İşte orda; Yiğit Parti Pehlivan, Çift Mavzeri sırtında, Yaman vuruşuyor, yaman…! Öyle bir heybet ki, Sanırsın; Uhud’da, aslanca savaşan, Ölümü korkutan, Hamza’m. Sağanak kurşun altında, Gözünü kırpmadan. İşte,! tam o anda, Kalleş bir kurşun , Derin bir ”ALLAH..,!” sesi. O anda zaman durdu; Dağca, dağ, Yolca, yol, Yelce, yel sustu. Kesildi çamların uğultusu, Ses sustu, Ateş sustu, Toprak, sustu, Su sustu. Soldu bütün renkler, Siyah, beyaz oldu her şey. Sadece; Gökyüzünden , Belli belirsiz, bir yıldız kaydı. Görmediler beni. Eğildim baktım, Ağaçlar arasından, Vurulmuştu başından, Yiğit Kadın Kahraman. Düşmüştü, yanına, Elinden Filintası, Başından kara kalpağı, Belindeydi kaması. Başı düşmüştü yana. Uzanmıştı öne, Kumral uzun saçları. Başından taşmış nuru, Bulmuş gibi huzuru. Seçemiyorum..! Yarı açık gözleri ağlıyor, Dudakları, Belli belirsiz, gülüyor mu ne.!? Uzanmış, cansız yatıyor, Gördes’in Makbule’si. Sözünde durdu,! Arkasında bıraktı Halil’i de, Kendi düştü, fakat, Düşürmedi, Yıldız ile Hilali. Başında, Akıncı Müfrezesi, Hareketsiz, Kan olmuş, terleri, Tutmuşlar, nefesleri, Elinde, mavzerleri, Taş kesilmiş, yüzleri. Sararmış, benizleri. Seslendim, duymadılar, Lal olmuştu, dilleri, Makbule’nin düştüğü yerden, Göğsünün üzerinden, Havalanan, Bir kuşun kanat sesi, Kendime getirdi beni. Ak Güvercin oldu, uçtu, Türk’ün Kadın Efesi. 07/07/2020 Muhittin KOÇ |