Gül(ün)ce*Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Merhum Ömer Lütfi Mete ağabeyin aşağıdaki şiirine dâir...
Uçurumun kenarındayım Hızır Ulu dilber kalesinin burcunda Muhteşem belaya nazır Topuklarım boşluğun avcunda Derin yar adımı çağırır Dikildim parmaklarımın ucunda Bir gamzelik rüzgâr yetecek Ha itti beni, ha itecek Uçurumun kenarındayım Hızır Civan hazır Divan hazır Ferman hazır Kurban hazır Uçurumun kenarındayım Hızır Güzelliğin zulme çaldığı sınır Başım döner, beynim bulanır El etmez Gel etmez Gülce’m uzaktan dolanır Uçurumun kenarındayım Hızır Gülce bir davet Mecaz değil Maraz değil Gülce bir afet Peri değil Huri değil Gülce beyaz sihir Gülce ölümcül naz Buram buram zehir Yar yüzünde infaz Bir gamzelik rüzgâr yetecek Ha itti beni, ha itecek Güzelliğin zulme çaldığı sınır Uçurumun kenarındayım Hızır Ben fakir En hakir Bin taksir Ateşten Kalleşten Mızrakla gürzden Dabbetülarz’dan Deccal’dan, yedi düvelden Korku nedir bilmeyen ben Tir tir titriyorum Gülce’den Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan Nutkum tutuluyor, ürperiyorum Saniyeler gözlerimde birer can Her saniyede bir can veriyorum
Can verdim ve dirildim.. artık zaman da öldü,
Öldü ölüm, ân öldü.. artık fermân da öldü… Korkular başucumda ölümsüz pervâneler, Bir mum kesilmişim ben.. onlar da dîvâneler. Gül yüzlü bir güzeli düşümde görüyorum, Bir hayâl tezgâhında hakîkat örüyorum. İlmek ilmek nakışlar, nakış nakış mârifet, Soruyorum kendime; elindeyse târif et?! Îzah bir sonsuzluğun sonunda lîme lîme, Nâfile cümle idrâk, âciz binbir kelime. Güneşler devir devir içimde dolanmakta, Bir ateş serin serin rengine bulanmakta. Korkularım ufukta, ufaklarsa boşlukta, Bir duâ, bir yakarış.. olabilir kuşlukta. Keremine bir sebeb bulmak değil murâdım, Senin ismin Lütfî’dir, Ömer’se benim adım. Adımlar.. ağır ağır adımlar görünmezi, Kaldırımlarda sükût, örüyor bürünmezi. Karanlıklar içinde simsiyâh kesilmiş nûr, Bir karanlık içinde.. arşı kuşatan sürûr. Kıyâm et diyor içim.. içimde bir kıyâmet, Kabirler mahşer yeri, kabirlerde selâmet. Konuşur mu ölüler.. o diri hiç susar mı?! Sessizlik gün gelince azîz fikri kusar mı?! Muhabbet hep nazıdır.. yazıdır aşk; müebbet, Bir kader kitabında.. mahfuzdur ilelebet... Bir ummânın içinde meğerse boğulmuşum, Varmak için menzile yokluktan kovulmuşum. Git... diyorsa sevgili, sürmüşse kapıları, Gel... demektir aslında yıkarak yapıları. Bir maktûl ateşlerin içinde yanan düşman, Yangın yerinde sular, seller deryâya derman. Fakrımda bir yol buldum, bildirdi varlığını, Kusur şehrinde gördüm o hükümdarlığını. Düştüm yardan aşağı, tutmadı beni Hızır, Allah azze ve celle... Allah her şeye nâzır. Birdenbire bir sultan.. göründü şu gözüme, Dîvândan binbir beyit gülümserdi yüzüme. Edhem; Allah’a yakın, babalık sır İbrâhim, Kucağında bir çocuk... Allah gayûr ve rahîm. Güzellik ne imtihân.. ne dehşet bir şey güzel, Ebed, uçsuz bucaksız.. dipsiz duraksız ezel... Gülce sonu olmayan yokluğa akan nehir, Gülleri damla damla.. suda yakan bir fikir. Naz, niyâz eşiğinde gülmesi bir âşıkın, Ölüm ansızın sefer, at sırtında bir akın. Sır hayâl âleminde, hakîkat için asır, Gülcede bir nişân var; parça parçadır hasır. Hızır yalnız bir esir, yollar ona hep yasak, Ol... dense ölecek o! Öl... dense yaşatacak. Aşk meydânında sözler, hep sükûtla örülür, Bedensiz kelimeler… gönül gönül görülür. Sevmek, kurban olmanın bir izhârı sâdece, Gündüzlerin peşinde sayısız onca gece. Korkunç bir şey hani aşk, aşk bir korkulu dâvâ, Canıyla oynayana mâşuk tahtı bedâvâ. Hep bir diken üstünde sonsuzluğa bir sefer, Bir korku yolda azık, bu korku yolda rehber. Derinden, derinlerden sesler gelir sessizce, Sevenlerin kalbinde her şeyden habersizce. Geç artık uçurumdan, ölümü öldür de gel, Yarlar sana yâr olsun... şu akıl zârını del. Gün gelir, devran olur ve bir dîvan kurulur, Âşık oldum... diyenler uçurumda durulur. Belâ, Hızır, uçurum... hazır ezelden ahid, Âşıklara zamansız mekânsız olan şâhid… |
Tebrikler sevgiler.