Sen, Öteki Sen Ve BenFotoğraf karelerinden kalp oluşturmaya çalıştın. Hep köşeli, yırtılabilir oldu… Basit bir kâğıt kesiğinin ne kadar acıtabileceğini öğrendik. Parmaklarımızı, uyurken sevimsizleşen yabancı dudaklara Değdirirken yanıldığımızı da öğrendik. Sen, öteki sen ve ben… Karlı bir yamaçtan, gecikmiş ergen hırslarla kayıp; Toparlak bir tepeden olgunluğa uçmaya yarayan, Menzili uzun, egosu şişkin hokka bir burunla koku aldık… Av köpekleri kadar vahşi, dikkatli ve kusursuzduk. Sen, öteki sen ve ben… Bir anadan bozma gibi duran göğüsleri ikinci el; Küçük, tezatı bol, iri bir kadın, ilgili bir anneydi. Yalanlı, renkli bir sevgiliydi, buldun onu… Güney sahilleri kadar bozulmuş, esmer ve sıcaktı. Sen, öteki sen ve ben… İlklerimizi iliklerimize kadar unuttuk, bayatlamışlar gibi. Saygısızdık, abartıcı ve yalnız, daha çok yalnız ve arsız. Boşluklara zehri kabul edilebilir seviyede hava doldurduk. Bir gün patlayıp bizi imha edeceğini bilerek… Sen, öteki sen ve ben… Değdik birbirimize, hoşnuttuk; zamanın silemediklerine küs… Aslında gerçeğin kucağında terliyorduk. Hatırladıkça mükemmelliğini korktuk ıslaklıktan… Ertesi gün öleceğimizi bilerek, katılarak ağladık yastıklara Sen, öteki sen ve ben… Sen; Hala yorgunsun ve boşlukların çok, sıkıştırılmayı bekleyensin. Kendine yalanların fevkalade, Bana çarpan gerçeklerinse uçlarda. Dilinden düşmeyen basit, perdesiz şarkıların var. Çünkü ezberi kolay o nakaratların, İçki masalarında söylenir; defalarca, abartılı… Öteki sen çok mutlusun. İzleyicisi bir tek ‘sen’ olan sahnede, Tek kişilik senaryonu, ünlemlerle süsleyerek oynuyorsun… Dilinin ucunda kırıcı, onarıcı, unutkan anıların var. Çünkü hatırlanışı basit, tasviri gerçeküstü, etkisi büyük. Beni hala inandıramadığın, yanılsamalı… Ben çok huzurluyum ama kısa süre için keyifsiz. Beş yıl kadar yorgun. Duyduklarıma inanıp, inanmamanın kırmızı çizgili ayrımında… O vakur ve çekici dost gerçeklerinin Su yüzüne çıkıp; Ağlamaya yakın gülümseyişini yaratışını, Seninle aynı suya bakarak göremeyeceğim kadar yasak oluşunu, Kırmızı rujuma buladığım bıçaklara anlatıyorum. Biraz acıyarak, biraz acıtarak, ağlamaklı… Bir vedayı bir şiirin dokuzuncu kıtasına sığdırıyorum. Sana ayırdığım canımın, dokuzuncusunun da sonuna geldik. İşte böyle içten, durulmanı dileyip ama asla dönmemeni isteyerek… Ellerinle yaptığın kalenin en hasarlı direğine, Üstüne kokumu sindirdiğim yazmamı sancak gibi bağlayarak… Pes ederek ama asla esir düşmeyerek, el sallıyorum. Aliye Aybüke Özdemir |