SON.Yorgun bir sözcüğün kıblesinde saklıyım: Mekân, zaman addedilen ne ise uzağındayım Evrene dair bir varlıksa Asılı kalmak mahzun gökyüzüne Tırnaklarımla kazıdığım bir günce Boynum Allah katında nasıl ki kıldan ince. Az sonra kaybolacağım Kaybettiğim ne ise kavuşmak üzere Bir satıra yığdığım benliğim Kelamın dahi yetmediği bir mevsim Olmanın tadı var dilimde: Sözcüklerim ne kambur Ne de durduk yere yüreğim sürçtü Şimdi mahlası hüzün olan bir şiir b/içeceğim. Elimin tersiyle ittiğim kimse Elimden tutan son hece Elbet damağımda kaldı tadı dünün Öykündüğümse sadece günün Henüz vermediği hüküm. Ne yaldızlı yolum Ne tutulan nutkum Hizaya geçtiğim bir ömür Başım dik yürüdüğüm En çok nöbet tuttuğum kapının dibinde Son süratle geçen ömrün nesi yetti ki şu evrene? Ne bir resim ne bir recim Akışkan bir mısra ki ellerimden Kayıp giden özlemin renginde Saklı beyaz yüzüm Hicvi karanlığın Sökün eden hüznün kayıtlara Geçtiği günün mealidir Yazmaya düşkün Yazamadıklarıma bakalım yetecek mi ömür? Kıblem, mihrabım Solgun mizacımda saklıdır sözcüklerim Dikiş tutturamadığım nice şey Dilimden de yüzümden de düşmeyen hüzün Ne çok kıta Ne çok mısra ısrarla tırmalayan yüreği Yalnızlığın izdihamı Aşmışken boyumu Haddimi bilsem bile kim dedi aferin? Her kat izi yorgun bir şiirde saklı Her ket vurulan hayalse dünde kalan bir ırmaktı Kaybolana sorsunlar beni Tiradımı unuttum unutalı Anımsamaz oldum adımı dahi Her renkte saklıdır fıtratım Kaybolduğum boşlukta dönendiğimden beri Delice bir rüzgâra esir düştüm düşeli Düşmedi gitti gözümden işte Hala saklı o son yaşı Saklarken son güne yeter ki Rıza göstersin Rabbim içimdeki noktaya. |
Kutluyorum, sevgimi ileterek ve hayranlığımı...