Memleket insanlarıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın yetmişli yıllarda her şehirde olduğu gibi bizim şehrimizde de ayakkabı boyacılığı yapan çocuklar, el arabasıyla pazarlarda yük taşıyan hamallar ve faytonlar vardı. O hüzünlü ve ne hayatta tutunacak bir dalı olan ne de geleceğe dair umutları olan o insancıkları anlatmaya çalıştım.
Saygılarımla...
Bir an kendimi yetmişli yıllarda buluyorum
Ellerinde mis gibi kokan sıcacık simitle Garajlarda dayımlar beni bekliyorlar Elimdeki bavulları faytoncuya uzatıyorum Geçen yıllar yüzüne sanki bir bir kazınmış Yarısı bitmiş izmaritten derin nefes çekiyor Hali perişan, üstü başı derbeder Almış bir kaygı adamı, düşünür, Evdekiler ne yer ne içerler Dünyayı kaldırırcasına, Gamı kederi kaldırırcasına Bir hamle yaparak bavulları kaldırıyor Boğuk boğuk öksürerek ön tarafa oturuyor Elindeki kamçıyı hırsla indiriyor atlarına Sanki atı değil kaderini kamçılıyor, Kör talihini kamçılıyor Biri bitmeden diğeri başlayan, Dertlerini kırbaçlıyor Ekin pazarının yanından geçerken geliyor ekinlerin kokusu Emek kokuyor, Çile kokuyor, Sabır kokuyor Az biraz da umut kokuyor Tabii ne de olsa bununla çocuk okutulacak Ekmek alınacak, Aş alınacak Muhannete muhtaç olmadan yaşanılacak Yaşamak buysa eğer yaşanmaya çalışılacak El arabalı hamallar ise gelenle geçene bakıyor Gözlerinde çaresizlik var, Kimsesizlik, Gariplik var Umutla bakıyor, Yalvarırcasına bakıyor Dünyanın dertlerini, Gamlarını taşıdığı yetmezmiş gibi Arabasına da yükleyeceği yükler arıyor Arabası da kendi gibi ezilmiş, Yıpranmış, Yılların altında Gacır gucur ederek sanki kör talihine ağıt yakıyor Dönertaş’ta duvarının dibinde boyacılar durmuşlar Yetmişliği de var içlerinde ilkokula gideni de Bu yaşa gelmiş hala rahat yüzü görmemiş amcama mı yanayım Ne olduğunu anlamadan dünyayı yüklenen sübyana mı yanayım Oğlum git oyna, Sen de akranların gibi, Mutlu bir hayat yaşa Seninle kaderinin ne alıp veremediği var hâşâ Git oğlum git, Bak saçların dağılmış, Tarasın anneciğin Ela gözlerinden öpüp, Sarılsın anneciğin Saklama ellerini, Utanma ellerinden, Kir pas içinde diye Onlar kir değil, Onlar senin kıvancın Senin o paranla alır ekmeği anacığın Düşündüm birden bire ya sen oğlum olsaydın Gene burada çalışıp gözlerime baksaydın Ağlayarak öperdim o boyalı elini Baban suçlu evladım affeder misin beni? Rahata ermen için neler yapmazdım ki ben Çalışır çabalardım olmazdı gündüz gecem Uykumu, umudumu getirir sana verirdim Aç kalır, Oruç tutar, Yemezdim yedirirdim Affet oğlum bizleri, Tek suçlu baban değil Sen utanma halinden, Ayıbı senin değil... Berlin, 4 Şevval 1424 Cumartesi |