YAŞAM ŞAPKASINDAN AŞK TAVŞANINI ÇIKARAMADIK
Bit yeniğinin resmini çizmekle meşgul, yorgun duygular.
Dünden kalma döküntü mevsimin kırıntıları dolaşıyor, Kimsesiz dar sokakların yıpranmış parke taşlarının üstünde. Eski, unutulmaz denilen bir şarkının intiharı var, Hayli geçkin bayanın, akordeon olmuş dudak bükümlerinde. Çareler sırra kadem başmış, dertlerde hicaz taksimi. Üstüne üstlük, hiç bitmiyor hırsız-polis oyunumuz seninle. Bir çırpıda, renkleri pouse tuşuna basarak mat ediyor, akşam üstü. Aldanışların ve de terk edilişlerin sımsıkı sarıldığı, Nerelere saklandı o medet umulan muhteşem sevginin büyüsü. Bilinmeyen denklemlerde, çığırtkan kuşlarının senfonisi. Bir bildikleri var herhalde, kimseleri tanımıyor İpini koparırcasına koşan dingin duyguların at kişnemeleri. Kurumaya yüz tutmuş köy çeşmesinin, iki gözü iki çeşme. Susma payını kaybetmiş en galiz küfürlerin serenadında, Çırıl çıplak üşüme seanslarındadır, kendinden bi haber ömür. Görüp görmediği de kalmadı, yanındaki tek tesellisi sadece kuru bir gül. Örselenmiş yılların tahta masasında, ellerinde eldiven yok; Nasıl acımasızca yoğuruyor beni, kader. Bilen var mı, bu mostralık olmuş anılar kaç para eder. Yılan hışırtısına benzer sesler çıkartıyor yalnızlık. Bilmezdim bunu, birer organım oldu ağrılarım-sızılarım. Başka birilerini tanımıyor mu ne, dimdik karşımda, Hep ağzında galiz küfürlerle, beni selamlıyor yanılgılarım. Hesaplarım alt üst, elde kalan bir, kaybettiğim de bir. Nefes alış-verişlerimle oynadığım oyunun adı bildirbir. Yok bi tanıdık ses, demli bir bardak çayla sarılan aşinalık. Çocuksu heves-güveçlerimle, yüzüme- gözüme bulaştırdım. Yaşam şapkasından, aşk tavşanını çıkaramadık… (12 Ağustos 2012 – 10.Şiir Kitabımdan) |