Mukadderât
’’umut mübarek bir kandildir neferinde
solumdan vursada kır’atını etrafına çiçekler saçarak büyüdü... mavzerlerin intiharında kundaklara sarıldı vuslat.. kefen giydirilirken üstüme göz göre göre astım annemin hayalini.. ve ben şah damarımdan kesildim..’’ .. .. yokluğunun mağduru ben karnımda nasıl bir mahşer kasıklarımda kıyamet nasıl bir girdapmış gördüm.. bin kez bin sancı ile... fütursuzca şakağımdan akan özlemlerimin hatrına ’ya sabır’ deyip sefil bakan cümleleri hiçe sayıp her perde ardında ayrı ayrı ezgi ile sarhoş bir söz gibi düştüm narına *meylim hep sana yazan* bir satır düşüyor kalemden sebebim tüketiyor kağıdı ve açılan her kapıda hasretin güncesi yağıyor üstüme... yıkıyor sesinin her hali öpüyor dudaklarımı an.. ... ve bir an’ki çelimsiz fikrimin oyuklarında iki cihan! ah! ah o imana gusletmiş halim avlusunda medet bekleyen fukara gölgem bile titriyor... âmennâ ucu bucağı olmayana! sitemim bunca hasret kokarken hummalı baharlar seremedim ayaklarına.. bundandır parmaklarıma vuran ağrı ve bundandır göğüs kafesimde yontulmamış çoğul türküler.. .. .. talan eder içimizi mavilerde vurulan körlenmiş yetim edası hayallerin dumanı savrulur.. bundandır göğsüme gümbür gümbür vuran kurşun.. .. .. yokluğun kulaç atarken kedere isyandı sönen ışıklar.. karabasanla harmanlanırken semavî dualar peşimde semazen duruşlu solgun yüzler.. mukadderât deyip cümle dudakları susturmak.. bilmezden gelip acıyı sırtlanmak karanice.. .. lime lime edip güne doğan çiçekleri dökülür kahrın filiz verir köklerinden... her seher vakti akasya ağaçları esintisi ile gelen.. ver ellerini ağuşuma ben seni güneşden sakınır ay’dan kıskanırım! .. Belma. |