Bir Yolcu/luk Hikayesi
Bu bir yolculuk hikayesi
Başı, sonu belli olmayan... Dedi bir vaka’i nivist.. Dinleyelim... Ve perde açılıyor... Bütün yalnızlıklar Ruh’uma... Kelimelerin en dibi uçurum... Her sözcük uzun bir sokak Ve hangi sözcüğü alsam elime Uzun bir yol.. İçinde binyılların hüznü... Bir çiçek bir bulut bir kuş... Masmavi gök.. Ve umut.. Sokağın, aşkın ve yiğitliğin bir sesi olmalı... Bir rengi... Belki bir yolu... Ama nedense Hep bir uçurum... Geçtiğim bu sokak, bu yollar çok tanıdık... çoçukluğuma tebessüm ediyor, dedi bir adam ve bu yol... gül ve demet... dedi bir kadın... Ve o ezgi Her yerde... Günler ışığın içindeki güve Kozası erken yırtılmış tırtıl Kanatsız kelebek ne yapsın... Ve ikinci perde Gecenin bir anı Dünyanın ücra bir köşedinde Bir ses...unutulmuş... Bağırıyor... Çığlık çığlığa ... Yol Yol çok uzun... İçim’in tüm kaleleri Zaferin ve karanlığın Demir’in ve altının Suyun ve çekicin Ve keskin bir kılıcın Çok eski bir ezginin İşgal günlüğünde... Ve eski bir savaş meydanından.. Bir asker... Sevglim dedi... İçimde vuruldu... Sormayın... Gün eski gün... Zaman hep aynı... Akrep hep yelkovana Sevda... Bundandır... Şarkısı bu saatin... Bitmez... Ve bu hikaye de... . . . Yolcu... İstanbul... onekimikibinyirmi... |
bir sesi olmalı...
Bir rengi...
Belki bir yolu...
Ama nedense
Hep bir uçurum...''
Görünmez uçurumlar; insan kalbiyle kazılmış en büyük boşluklar... Belki de tüm sesler ve renkler, içine yuvarlanmadan önce bizi durdurabilmek için uçurumun köşesinde bir yerlerde bizi beklemekte. Keşke görebilsek ve kendimizi düşmekten alıkoyabilsek. Kaleminize ve duygularınıza sağlık, sevgilerimle...