ESKİ BİR İSTANBUL HİKAYESİYDİ ADIN
Bu bir İstanbul hikayesi biliyorum
Baş harfi sen Son harfi ayrılık olan Sarayburnunda oturup içerken çayımı Eski bir demlikte dumanı tüten Gemiler gelip geçti sol yanımdan Gözlerimde demirledi hıçkırıklar Gülhanede gezindim saatlerce Saçlarımda sular uçuşurken sessiz Dudaklarıma acının gölgesi düştü Bu bir İstanbul hikayesi biliyorum Sağ yanımda ortancalar açarken Sol yanımdan eski bir tren geçiyor Çığlık çığlığa... Bir İstanbul masalıydı Yalnızlığımın üzerine derin çentikler atan Grubun rengine sarıp sarmalarken düşlerimi Gökkuşağında sallandım geceleri Üşüdüm sesinde kızıllığının Nefesinde sakladım gözyaşlarımı Sen hiç ağladın mı İstanbul Sana gelmek güzeldi İstanbul Bir de Yalnızlığım kaçmasaydı bohçanın bir ucundan... Tutmak istedikçe eteklerini Sarıyer’in Topkapı’da davullar vurdu gümbür gümbür Eski bir masaldı dalgalanan bayrak direğinde Rumeli Hisarından şöyle bir göz süzdü İşveli, can yakıcı bakışlarla Köprü altına büzüldüm Terkedilirim korkusuyla sevda basamaklarında Çılgındın İstiklâl caddesi kaldırımlarında Oysa Agora tadı olmalıydı Şarap misali demlenmiş dudaklarında Kopmalıydın tuzunda Marmara’nın Firari diye yazılmalıydı Yerebatan’da adın Yedikuleye kazan kaldırırken yürek tının Eski bir hikaye oldun işte İstanbul’um... Genzimi yakarcasına çoğalan Bir Eylül sabahı gibi dolmalısın ciğerlerime Avaz avaz susmalıyım Sevinç çığlıkları yırtarken hançeremi Ağıma gönüllü yakalanan Bir deniz kızı olmalısın narince çırpınan Sarı saçlarından dökülmeli akşamın grubu suya Kızılında konaklamalı tüm şiirler Dizeler kifayetsiz kalmalı seni anlatmakta... Eylül GÖKDEMİR/Asimaral |