TİYATRO ŞİİRKAYELERİ (3)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Sevgili Dostlar. İlkin Merhaba.
Ukelalıktan nefret ettiğim gibi, birde her sözün arasına Entel-Yabancı-uydurmasyon isimler katan laf ebelerini hiç sevmem. Çünkü; "Halkım anlamaz ki bunlarları! " derim. Ama bugün, bundan da o kadar emin de değilim. 25 Yıldır uzağım ülkemden. Çok şey değişmiştir herhalde. Dönünce göreceğim gerçeği, dönebilirsem tabi. Ne yazık ki, özür dileyerek, birkaç yabancı bigiyi sizlere aşşağıda vermek zorundayım. Böylece Çobanoğlu Hati‘yi daha da iyi tanıyacaksınız diye düşünüyorum; İLKİN BİR FİLİM; Danimarka yapımı. Bilmem türkçesi aynımı; "Bulutların Üstünde gibi.." idi bu yabancı filmin adı. Reji’yi Kay Polak yapmış. Baş Rolü ise; Daniel Soman adı ile bir orkestra yönetmeni olarak Michael Nyquist oynuyor. Onu perdede görünce, Hati’yi hatırladım. Sanki ikiz Kardeşi. 3-5 konfeksiyon küçüğü tabi; " 300 yıl sonra, Hati’de bir Daniel olurdu" diye düşünüyorum. Onu Oratorya’da tanıdıktan sonra bana hak vereceksiniz. BİRDE FİLMİN FİNALİ; Filmi seyredince şaşırıp kalmıştım. Yozgat’ta 2.nci Jandarma Alayı‘nda Bando yazıcısı olarak yaptığım askerlik hizmetinde, bir gece yaşadığım "Harbiye Marşı" gösterisi gözlerimin önüne geliverdi. Filmin ve okuyacağınız olayın finali koro yönünden birbirine çok benzer. Belki bu Şiirkaye‘nin „Oratorya“ olmasını bu Filme borçluyuz, eğer olmuşsa, tabi? İKİNCİSİ İSE; Carl Orff’un "Carmına Burana" sı. Eğer görmüş, yada duymuşsanız; Tüm koro ve folklor gruplarını, Hati’nin billur tiz sesini, akerdeoncu Kosak Hilmi’nin bas sesini, "Kasaska" ritmini ve kesik-kesik Kafkas Dans Ruhu‘nun sunumunu, şiir-ağıt-tiyatro ve diğer görsel-dinletsel ögelerini Carmına Burana‘da bulacaksınız. Asker arkadaşlarım; Doktor’un kanun çalışını, Silifke Grubu‘nun davul-zurna-kaşık dans ve şarkılarını, Ankaralı Keman-i Kemal’in arabeskini, Muğlalı Klarnet Nuri’nin çingen havaları, Sulukuleli Dümbele K‘ali nin zilli ve göbek havaları‘nı, Hati’nin Mevlana Semavisi‘ni, Orgeneral’in finali noktalayan Bariton ses çıkışını, saz-uzun hava-gazel-arrajman-fasıl-modern rep ve klasik gibi tüm musik ögelerinini Çobanoğlu Hati Oratorya’da bir-bir bulup, tek-tek yerli yerine koyacaksınız. ÜÇÜNCÜ RİCAM; Tschaikowsky’nin Kuğu Gölü Balesi‘ndeki "Dört-Kuğu" dansını işitmiş yada görmüş olmanız. Bu 4-Uşak’a beyaz-floş dantelli kısa etekler yerine, siyah Karadeniz Urba’ları ve lkepleri giydiriniz. Aman sakın onların siyah-bale don ve patikler‘ini unutmayın! Uşaklarımın ayak-baş-parmak uçlarına acımasına kıyamam da... Haa! Birde kemençe. GENELDE İSE; Kastaniyet, Filamengo Dansı, Arenada‘ki İspanyol Boğa Güreşleri’ni bildiğinizi umarım. Bunlara birde benim 7 Çobanoğlu Hati Şiiri’ni ve Azra Bacı’ya Mektuplar hikayelerimi eklediğinizde, Oratorya’nın tiyatral kısmıda tamamlnmış olur. OYUNCULAR; Hepsi gerçek kişiler ve askerlik arkadaşkarım. Akerdeoncu Kafkas Hilmi; Biraz çerkez ve Olga-Kosağı-hastası olduğundan, ritmi kuzeye doğu kaydırmış olabilir, düzeltirim. Beşiktaşlı Doktor(ne yazık ki adını unuttum) olmasa idi, böyle bir Oratorya olmazdı! Olmuşsa tabi? Değerlendirmeyi, sizin takdirinize bırakıyorum. HARBİYE MARŞI; Bahriye’yi çok severdim. Deniz Lisesi’nin giriş imtehanını ha kazandım-kazanacağım. Rahmi Dayım Heybeliada Deniz Lisesi’nde subay olduğu için; " İstiklal Marşı’nı ve Harbiye’yi iyi yazar-söylersen, kazanırsın yeğenim." demişti. "Tek-Ders-Takıntı’lı (yani borçlu) olanlar bir adım öne! Dürüstlük, Asker Olma‘nın ilk şartıdır, Asker!" Ben böyle bir "Dürüstbir adım ile" kabettim Bahriye’yi. Dayım söylerdi; "Niceleri, 4-5 dersten borçlu olanlar bile kazandılar imtehanı yeğenim!" Buda başka bir hikaye! POPÜLER ORATORYA-POP ORATORİUM; Latinca Oratorıum "Dua-Evi" demektir. Klasik ve modern çekilleri vardır. Mesela:Çocuk, Futbol, Rock, Yunus Emre Popüler Oratoryaları gibi. İKİ HİKAYE; "Hikayelerim" bölümünde bulacağınız: "Alay’ın dışı " ve "Alayın İçi" Yazıtları bu Oratorya’ya aittir. "Asra Bacı Mektupları" nı da zamanla yazacağım.
İKİNCİ PERDE
Sahne; Asker Koğuşu, dershane ve sonra Subay Gazinosu Yozgat’ta bir Gece;(*) " Yazıcı kalk!" " Ne var be!" " Orgeneral gelmiş! "Eyvah,Tevtiş!" Alarm! Dizildik, Nizam! Tevtiş biter, herkes mutlu, önce yemek masası kuruldu Subay Gazinosu’nda. " İlkin şarkılar ve fasıl." " Sonra?" " Sonrası önemli asıl; Horan tepsin uşaklar. Or General Sinop’lu. Arkadan saz, araya koyun Udu‘u şarkı söylesin avaz, orkestra-arrajman Ee! Hati’de hazırlansın aman, oda Gazel atacak, geceye renk katacak.“ Önce yemek; " Komutan Yeşil Ay’cı eyvah, kaldır kadehleri, yok et!" Allah-Allah, birde istemezmi; "Harbiye" " Repertuarımızda yok, çalamayız demek" Hele bir de, de! Gidersin gümbürtüye. Yok-yoktur askerlikte; „ Harbiye bu, Harbiye!" Albay kızar. Emir!; " Yapın!" " Yapalım. Emret Komutanım!" Ali Başçavuş üzgün. Üç Subay; Saksafon, Klarnet ve elektro-Org izinde. Bimez kimse; „ Neyi ve kim yapacak olanı?" " Öne alın Horan’ı!“ Tüm çalgıcılar dershaneye, hemen arayın-bakın şu Doktor‘da nerde?“ „ Zil zurna sarhoş!“ „ Kaldır ulan, koş!“ İş yine düştü başa, tangur-tungur prova. Hati sakin; " Okuyum mu Sure’yi?" " Hadi oradan, deli !" " Ya Gazel?" " Komutan Yeşil Ay’cı birader!" " Hangi şarkıyı ister, Kurban?" " Şarkı değil bu be, Marş-be-marş ulan! Üstelik de Harbiye! Terbiyesizliğimi hoş gör Hati, özür diliyorum bak.“ " Anlat!" " Zaman kısa şimdi." " Bir söyle." " Doktor’u uyandıralım, hele!" Bir "Doktor" var Bando’da; Kısa boylu, şişman ve muhallebi kıvamında. Gülesi gelir görenin, baş Kanuncu’su imiş Zeki Müren’in. Ona olan aşkından Tıp okumayı bırakmış, sarhoş-sefil-perişan diyar-diyar dolaşmış; "Klasik’ten-Çince’ye ne istersen o çalar, çalarken içki içmez-içtimi üç gün yatar. Doktor-Hati bir tümdür, bir-birini tamamlar; Biri kısa-yuvar, öbürü uzun-iri, "Acemaşiran Kürd-i, Küdi’li Hicazkar“ fasıl-güfte hep ezber. anlamaz ton ve notayı, Gazel’i güzel çeker, birde Uzun Hava’yı. Muğla’lı Klarnet Nuri, Sulukule’li Dümbele K‘ali, Bas; Keman-i Arabesk Kemal, Bariton-Akerdeon Kafkas‘lı Kosak Hilmi. Birde ben Anlamam ki muzikten, tek bildiğim; Harbiye Her söz NAME. Her name, TON. Her ton, KORO. Her koro, KANON! "Harbiye Marşı" kurtlar gibi ağzımdan kapılır, didiklenir-parçalanır, sonunda beste yapılır. Doktor bu; Geçişlerde ustaca mandal çeker, çalarken gerdirir-yada-kısaltır teli, ayarlanır Kanun‘un tonu. Mızrap vurur değiştirir güfteyi, kayar sürter parmaklar, kaydırır üç-beş telli yada tınlar tek-tek Notalar. " Sen uzat! Dalgalamayı sen bırak! Sen Koro’ya eşlik et! Dur, Hati biraz sabret! Kafkas’lı Kosak Hilmi ! Kazaska’na başlatma, bölme bre nameyi!" Doktor coşkusundan; Koşar-fırlar, kollar-toplar, hırlar-havlar, sanki çoban köpeği; Bu Sürü’de herkes Koyun-ben Çoban. Makam, usul, kâfiye; YAŞA, VAROL HARBİYE! Ansızın Doktor durdu; „ Allah-Allah ne oldu?" El çırpar o; „Flamingo!“ Der; „Şaka-da şak-şak!“ titrer kastaniyetler; „ Tam-tara tam-tam!“ Matadorlar tepindiği zaman ağaç döşemeye topuk vura-vura dersane olur Arena; " Oley!" " Yapmayın Uşaklar hey, iş ciddi!" " Haydin sahne’ye yavşaklar Horan bitti!" Salon sesiz, biz sahnedeyiz; 17 Kişi, Horan dahil herkes orada. Benim parmaklarım Havada; "Ararım, sorarım Ton’u her yerde; " Oohmm..." der Doktor sakince girer, sala-sallaya konuya, "HARBİYE" yi mızraplar, koro uğultu gayrı, üç Oktavdan ap-ayrı kanon-kanon Uşaklar. " Dur!" demeye kalmaz zaman, Hati başlar marşın ortasından, tiz ince sesiyle pip’ler; "TÜRK VATANI ÜSTÜNDE" "DEEE" yi de gerdikçe-gerer-çeker, uzatır aman-aman! Şükür, yetişti keman, hemen onu yakalar, yaya-dağıta toplar. tekrar koro’ya sokar. Sıra-sıra girerler; Bas, bariton, klarnet. davul, zurna, dümbelek her-bir yeri yararlar, Doktor Ton’unu bulur, marş-temposu, ayaklar. Uğultu "Çığlık" olur; " YAŞA, VAR OL, HARBİYE!" Gök Gürültüsü name; koro hâlâ yavaştan iki oktav alçaktan; " YIKILMAZ SATVETİNLE!"de yaylandıkça-yaylanır; "- HARBİYE-DE-HARBİYE!" Sallandıkça-sallanır! Hati’de bir de; " EEE!" de takıldı kaldı, Doktor ise dağıttı, tempoyu yavaşlattı derin, uzun ve kat-kat; " Yetti Doktor! Gir gayrı, düştüm ocağına imdat!“ Duymuş gibi o girer; " GÖKLERDEN GELEN BİR SES" Ama nasıl bir nefes, anlatamaz kalemler. Koro-Muzik katlanır kanatlanır-şahlanır; " SANA NE DİYOR DİNLE?" Sorusu ortaya çıkar, Gök gürler-şimşek çakar; " TÜRK VATANI ÜSTÜNDE." Koro çıktıkça-tize-çıktı; " EEE" yi de sakız gibi süne-süne uzattı. Bas ise lokomatif sanki; "- E’VATANI ÜSTÜND, E’VATANI ÜSTÜND, E’VATANI ÜSTÜND" de diyerek seke-seke plak takıldı kaldı. „HEY! HEY! HEY!“ diye sıçrar birden; " SÖNMEZ BİR GÜNEŞSİN SEN“ in son iki Hecesi; "SİN-SEN“, SİN-SEN!“ile Kafkas Gurubu sahneye. Diz çöküp-ayak atıp „Kasaska“ yı söylerler, el çırparak dönerler, Bölük-pörçük heceler iç-içe konur tüm kafiye gizlice CARMİNA BURANA olur; Dört laz uşağı gele; " KEMENÇEMUN SAPUNİ, GÜL’LE DONATACAGUM, GÜL’LE DONATACAGUM!" diye-diye, halay çeke Tschaikowsky’nin Kuğu Bale müziği ile el-bel-ele, ayak parmak üstünde. "Dört-Kuğu-Ayaklaması“ yapılır. Kemençeci’ye kafa-göz-kaş çata " KARTAL YUVALARINDA" çapraz bacak atılır " AMA NİİİİN, AMANİN HEY!“ Çığlık-çığlığa bir şey; „GİDİYOM-GİDEMİYOM“ der, kalça vura, davul-zurna dönerler " SİLİFKE’NİN YOĞURDU" Şakır-şakır oynarlar " SENİ KİMLER DOĞURDU?" Diye sorarlar. Dururmu çingene; Muğlalı Klarnet Nuri, Sulukule Dümbele K’ali bu Şöleni görünce? " ANA, ANA!“ Derler; NİYE VERDİN BENİ KALAYCIYA?" Zillerler; " KAP-KA LAY-LA MIYOR, YAMA-YAMI-YOR VAY!-VAY!" Diye-diye inlerler. Bando coşar sel gibi, arka-arkaya durur; Fasıl, Klasik, Şarkı, buyurulur-sunulur Türkü, Arabesk, Saz, Orkestra, Arrajman, Caz sıra-sıra el-ele salon çınlar şelale. Veee, Kanun’un eşliğindeee nihayeeet gazel geliyor elbet! Doktor Kanunu ile, "MEVLANA"ya yol açar. Hati başlar Gazel’e; " KAŞLAR KARA, GÖZLER KARA" ya kaçar, her "KARA" da bir Koro; " KİM KARA SEVDA NA’VURULMAZ GÖRSE DİDAR’IM SENİ?" Koro "KARA"’lamaya devam eder. tüm Guruplar Semavi huşu-İbret dönerler. Doktor bir „Geçiş“ ile ara Name’ye geçti; " TAM-TARA, RAM TAM. TARA-TARA TAM!" Ûsulca değişir makam, herkes sahneye geri kapalı ağızla hımmm‘lanır, anımsatarak HARBİYE‘yi uğuldayıp-sallanır. Ansızın General yerinden, hiddetle ayağa kalktı. Hissetim bunu birden, çeviremem kafamı soğuk terler ensemde; " ŞİMDİ KURŞUNU YEDİM!" Sarılırsa Beylik’e; "- PARMAK-TETİK, BEN BİTTİM!" Koro mutlu karşımda sırıtıyor tüm neşe. bekliyorlar infazı coşku-merak içinde; Duyuluverdi birden yeri-göğü inleten; " KARTAL YUVALARINDA…“ sesi, bu sesde kimdan geldi? HüRDÜR MİLLET SENİNLE!" diye bin deryaya seslenen bu tenorda kim ki? GENERALİN KENDİSİ! Dünyaca ünlü denen; Ne Chopin, ne Bach, ne Mozrat, ne Beethoven nede Vivaldi HARBİYE-HARBİYE olalı böyle tenor görmedi. (*) Benim 20.06.2009 tarihinde yazdığım ÇOBANOĞLU HATİ (5) şiiri buraya ORATORYA olarak aynen aktarılmıştır. Üçüncü ve son perde olacak olan „AZRA BACI’YA MEKTUPLAR“’ın iki örneğini ise (4) ve (7) Çobanoğlu Hati şiirlerinde bulabilirsiniz. |