KIR(I)K
40. Yaşıma saygıyla...
.... Sarı yapraklar süpürüyor sokağını, Pencerende inceden bir yağmur. Sonra bir konçertoda çıldırıyor kulakların iğne atsan yere düşmeyecek bir konser salonunda. Aynada (s)olgun bir yüz görmeye başlıyorsun. Çarpık bir gülümseme yapışıyor dudaklarına. Sonra gözyaşlarından utanmamanı öğretiyor sana hayat. Ve hala içindeki çocuğu yaşadığını sanıyorsun kırışık alnın, seyrekleşen saçlarınla. Dizlerin tutmamaya başlıyor kısa bir yolun ikinci yarısında. Herşeye geç kaldığını anlıyorsun birdenbire. Elleri hala kuzguni yüzünü sıyıran fırtınaların. Dokunuşları ateşten bir damla saçlarında kar tanelerinin. Gece daha erken çöküyor pencerene. Kalın bir kitabın son sayfalarında kayboluyorsun. Kuşları sevmeyi öğreniyorsun gökyüzüne dalıp dalıp. Çıkmaz sokaklara dönüyor yürüdüğün tüm yollar. Yıllara yenildiğini anlıyorsun sonra gerçekleri yüzüne vuran bir aynanın tam karşısında. Bir denizin kıyısında yitiriyorsun bütün mavilerini. Dalga dalga dökülüyorsun anılarından. Kaybolmuş bir çocuk gibi sığınıyorsun yıkık bir kentin kucağına. Şarkılar bir (b)aşka çalıyor radyoda, okuduğun şiirler kağıtta durduğu gibi durmuyor öyle durgun. Yakıyor gözlerini dizeler harf harf. Bir ikindi sonrası (z)amansız yağan bir yağmura benziyorsun. ... ‘’Hey Garson, bakar mısın?’’ diyorsun. Bana bir acı hayat… şekersiz olsun. Biraz umuda benzesin tadı içeceklerin. İçindeki sancıya bir kavalye istiyorsun maestrodan. Yaşın kır(ı)k. Ve /Artık dans edebilirsin tangosunda kalan günlerinin/ Sonra Boynu bükük geçmişine kırık bir kalple teşekkür ediyorsun. ..... İstmayıs2018 |