ÖNCE İNANMAK GEREK
duydukları bir hayli üzmüştü aslında küçük kızı
yanaklarında ki çiller ıslanmıştı ağlarken kırmızı kırmızı kirazlar al yanaklı elmalar eşki erikler çilekler yiyemiyecekti bu sene kuraklık varmış ağlamıştı ne olduğunu bilmese de kuraklık nasıl bir canavarsa artık korkmuştu ne yapacaklardı şimdi kara kara düşünüp üzülmüştü ya köylerini hiç terk etmesse bu canavar nasıl büyürdü kara dutlar çeri domatesler salkım salkım üzümler yiyemezse ama şimdi umut doluydu yüreği yağmur duasına çıkılacak demişti muhtar amcası adı gibi emindi yağmur yağacak ve canavar suda boğulacaktı ninesi öyle demişti ve devam etmişti bak yavrum bizleri yaradan çok cömerttir Rahman’dır Rahim’dir bizim onca günahımıza rağmen yine de verir hep verir biz sıkarız avucumuzda kıyamayız vermeye o acır bize merhamet eder yine verir bunca cimriliğimize onca kinimize arsızlığımıza rağmen akıttığımız kanlara kıydığımız onca canlara rağmen yine verir al şemsiyeni yanına gir koluma dedi sarı saçlı maviş gözlü küçük bir kız elinde küçük bir şemsiye kocaman adamlar teyzeler dedeler ve hatta ninelerin arasında kalabalıkta görünmüyordu adeta kalbi küt küt atıyordu sevinçten ve şemsiyesiyle gelen tek o küçük kızdı umut yüreğini koskocaman bir bulut gibi kaplamıştı ne nefrete ne kine kötülük adına hiç bir şeye yer kalmamıştı öylesine doluydu umutla yüreği inerlerken dağlardan yaylaya sağanak sağanak başladı yağmur adeta bardaktan boşanırcasına yağ yağ yağmur teknede hamur ver Allah’ım ve sulu sulu yağmur küçük kızın sesi çınladı yaylada ovada gökyüzüne kaldırıp başını gülümsedi minicik ağzıyla kocaman yağmur suları yuttu doyasıya kimbilir belki de o gün ve her zaman ağlıyor bulutlar tüm küçük kızların hatırına |