TEFEKKÜRE DAVETGüneş bu kadar mı yakışır göğe yağmur hakeza yeryüzüne. Yıldızlar simli nakış gibi serpilmişler geceye. İbret i Alem der hamd ederim milyarlarca mucizeye. Düşünüp de şöyle dalınca âtiye hayretler içinde kalıveriyorum. . . . Kimi doru atını, eşini dostunu gardaşını. Kimi ise evini barkını, saray gibi yatını. . . . Boşunadır tüm ayak diremeler, sallanır eller. Bir top bezdir götürdüğü, isyandadır diller. . . . Almıyor hafsalam dönüyorum şaşkına... . . . Değirmen misali, bir doluyor bir boşalıyor, ya şu alem. Aklım ermiyor diyorum ki Allah’u Alem. . . . Bunca insan doğarken bir o kadarı ise ölüveriyor. Sanki bir bardaktan diğerine doluveriyor. . . . Nereye gidiyor bunca insan diye sorgularken kendimi, adeta pusulası şaşıyor, yıkasım geliyor akıl bendimi. . . . Ulu bir ağaçsa diyorum, dünya misal olarak. Bizlerse her gün dökülen yaprak. . . . Nasıl bir bağırdır ki düşünün şu kara toprak. Ana kucağı gibi uyututur bizi, asırlarca bağrında saklayarak. . . . Uyunur mu uyunmaz elbet. Ama tüm bunları hak ettik. Bile bile bu ömrü Allah’ım!.. Nasıl da beyhude tükettik. . . . Utanmadan geldik dergahına, yüzsüz yüzümüze gererek perde. İstersen kuş tüyü döşek olur, ol de oluversin Ya Rab!.. Nasıl uyunur kara yerde? . . . Geldik huzuruna hiç düşünmeden günahlarımıza günah katarak. Nasıl yatarız demedik yılan çıyan aynı yerde, tenimize taşlar batarak. . . . Affet Ya Rab nedamet ile umut ile açtık sana ellerimizi. Sen bağışla ettik sana emanet ruhlarımız ile bedenlerimizi. . . . Gaffar’sın Rahim’sin affet bizi!.. Ya Rab sen Muktedirsin Kadirsin derman olursun en onulmaz derde, yükselt göğe, garip bırakma bizi kara yerde... . . . |