Hüznün Sofrası
Hüznün sofrası oturduğum da bir türlü kalkmak bilmem doymuyorum
Dinlenmeye ihtiyacım olduğu bu zamanda neyin aşk acısıdır Kelimelerimi seçerek söylediğim duman olup içimi ne için yakar Karşılıklı iki sandalye biri boş sallanır diğerinde ben otururum Çöküp de bağrıma oturan bu taşın ne anlama geldiğini bilmiyorum Bir gün düzeleceğini umut ederken o günlerin neden gelmediği yoruyor beni Bir fincan tutuyorum elimde iki kanat biri vuruk biri hala daha parlıyor adeta Küs mü kaldık gözlerden akan bu yaş kalbimde fışkıran kan kokusu boğuyor beni Bu gece tutulma var ay ile güneş karşı karşıya gelecek uzun bir aradan sonra Yıllar geçti günler ve aylar ben ise daha dündeyim dünden uzaklaşamadım Kelam nur perdesi gözlerimi kapatan sevgimin ateşi yeri gelen intikam duygusu Kurşunun nereye gideceğini bilmediği gibi yönlendiriliyorum bu durum bitiriyor Avucumda mısralar aklımda da sen oldukça yazmama engel kalmıyor Hep aynı hiç değişmeyen sözler sen değişmedin ki mısralar değişsin Yerini dolduramadım bu durum hiç değişmiyor hep aynı sözler hep aynı sevgi Zaman zaman durakladığım gözlerimi kapadığım o anlar o vakit başlardı sızlanışım Şimdi gitmeye kalksam diye düşünürken o uzun yolun ne zaman biteceği gelir aklıma Sevginin üşengeciyim ben ya da hiç gitmemek gitmek istememek içindir Yollar gidebilmek için ne güzel yapılmıştır ayağına taş bile değmez artık Kalmak için ise hiç uğraşılmamıştır her şey gitmeye bu kadar güzel yaratılmışken |