Kızıl Teslimiyet
Yaşamın ve ölümün tekinsiz ayak sesleriyle
Dağılıyor saçlarım Herkes her şeyden aklanıyor günah işleme özgürlüğü, insana kıyma özgürlüğü, hırsızlık yapma özgürlüğü bütün bu özgürlüklerden kanal yapılıyor, Tanrının mabetlerinde vaazlar faizsiz artık. Bin çift ses oldu göz kapakların bu şehirler seni zapt edemez Ben buna kirpiklerinin şiiri diyorum Ellerinin izini anımsıyor yorgun ve terli bedenim sararmış perde önlerinde, sağır ve dilsiz aydınlıkta kayboluyor renkler Sarı tüccarların ellerinin kiri ve sakallı neon tabelaların ağırlıklarıyla büyüyor çocuklar. Yarı açık gözlerime asılı kalıyor ağzının kenarı ve ay ışığı Arsızlıklarımla yürüyorum Tanrılara büyülenmiş çocukları gibi. Teninin derin deniz kokusu günlerin işsizliği gecelerin ağırlığı. Tüy sarhoşu parmaklarımla parke taşlarını sayarken bulutların saçlarına boyanışını görmezden geldim Abartısız bir hikaye. Şehirlerin zahmetsizce ama ölümlerle yükselen plazaları gibi Kalabalıkların hüzünlü ve yalnız fahişe tiratlarının ucunda Dudakların bir gülümsemeyle büyüyor bedenimde. Tanrıların karşısında iyi banka hesabında şişkin yalnız kaldığında sinsi Ve soru sorulduğunda kör, sağır , dilsizler uçurumunda Sen sustuğunda rüzgâr uğuldar büyük felaket. Zamansız ve hatta anlamsız bir sarhoşlukla uzaklardaki bir kadını düşlüyor Aklım Ağzım Sancım Etim Söyle sevgili büyük ve anlamsız kanallar şehirleri böler mi. Kızıl akşamların bacakları, ağdalı yatağında uykunun orta yerinde inlerken büyük bir şaire dönüyor kasıklarım Yatağım odanın rengine odanın rengi gözlerine bürünüyor akşam uğultuların içinde boğuldu ve gayrı herkes öldü. Ağaçlar güneş lekesi gibi kalıyor apartman aralarında sahnesine el konulmuş bir deliydi aşk Zweig şımarıklığını intihar ederek çözdü Bazen güneşten önce uyur seni severim Bazen düşleriyle yatmalı insan günahkar boşlukların içinde kuru yer kalmayan değin terleyerek. Dilinin sustuğu Ellerinin kızardığı ucuz şarap gibi kokan duvar diplerinde sıkıştırıyorum etini Kendimi dolduruşa getiriyorum, yapacak şey yok az önce vurdu korkunç ağırlığı mesai bitiminin. Bakır rengi çukurlarında gökyüzünün ıslak sakallarıma uzanırken ellerin suya dönüşüyor yüzümüz. Çukurlara dolduruyorum bulutları, yıldızlar karanlıkta şarkı söyler ve sesleri ne güzel dağılır bedeninin kıvrımlarında. Küfrün özü kurumuş dudaklarım Hızlı trenler geçerken uzakta kapanan istasyonlar kadar özlem ve hasret dolu. Apartman boşlukları siyah ve beyaza büründü Geçimsiz görgüsüz zamanlar Düzenin orospularıyla, düzülenin zevk sarhoşluğu. tedirgin bedenlerin bel soğukluğu . Mülteci çığlıkları gibi meydanları dolduran büyük fil mitingleri . Yalnız uyandıkça sonbaharı andırıyor tüm mevsimler Yağmurun saçlarını öperek dağılışını izliyorum sessizce. Sevincimin rengi ağzının kenarlarında anlam buluyor odayı sokakları ve şehirleri gözlüyorum Parmak uçlarımda yürümeyi sevdiğim köprüler sana bağlanıyor . Odanın her köşesinde saçlarına uygun bir şarkı arıyorum Sen akşamın kızıllığını çalıp saçlarına takmışken üstelik. |