Dar Ağacı
Dar ağacında gözlerimi astılar;
Sesine kilit vurulmuş bir Şair gibi gezinip tepinirken hançer yaralarıyla dolu daracık sokaklarında, Dilsizliğiyle mücadele eden Piraye’min dudağından çıkan son cümlelerini yutkunuyordum, Acı bir çığlık misali yankılanırken sol yanımın en ücra köşesinde, Gülüşüne sarıldım, Oysa gözlerine veda etmeden son bir kez rüzgarla dans eden saçlarına tutanayayım diye... Dar ağacında yüreğimi astılar; İçimi sarıp sarmalayan efkarının sarhoşluğuyla yokluğunu ararken Eminönü’nün hüzün kokan çıkmaz yollarından, Yorgun Haliç’e inat, Galata Köprüsü’nde teninin yanıklığını içime çekiyordum ciğerlerimi patlatırcasına, Ve özgürlük şarkıları mırıldatırken Nazım gibi Gülhane Parkı’nda, Ceviz ağacının üstünde Piraye’mi bekliyordum inersem çaresizliğime pranga vuracaklar diye... Dar ağacında umutlarımı astılar; Ürkekliğimin bedelini Piraye’min sağırsızlığına ödetmişken, Yalnızlıktan hüküm giymiş bir Şairin son hıçkırıklarını kaleme alıyordum, Dört duvar arasında sıkışıp kalmışken, Avazımın çıktığı kadar haykırıyordum şiirimin Ela gözlerine ihanet ettiğim için, Dipsiz kuytularla cebelleşirken karanlıklar içinde, Mısralarıma ayrılık kokulu intihar süsü veriyordum, Ve ben, sevda kervanından göç eden Nazım Hikmet misali çırpınırken yüreğinin boşluklarında, Vicdan sızısından ölümlerden ölüm beğeniyordum sevgine leke sürdüğüm o tozlu yollarda, Bağışla Piraye’m , bağışla ki dar ağacında boynuma asılan nefretin değil özlemin olsun, Affet Piraye’m... (Üstadım Nazım Hikmet ve ilham Perisi Piraye’ye ithafen) |