0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1607
Okunma

Dar ağacında gözlerimi astılar;
Sesine kilit vurulmuş bir
Şair gibi gezinip tepinirken
hançer yaralarıyla dolu
daracık sokaklarında,
Dilsizliğiyle mücadele eden
Piraye’min dudağından çıkan
son cümlelerini yutkunuyordum,
Acı bir çığlık misali
yankılanırken sol yanımın
en ücra köşesinde,
Gülüşüne sarıldım,
Oysa gözlerine veda etmeden
son bir kez rüzgarla dans eden
saçlarına tutanayayım diye...
Dar ağacında yüreğimi astılar;
İçimi sarıp sarmalayan
efkarının sarhoşluğuyla yokluğunu
ararken Eminönü’nün hüzün
kokan çıkmaz yollarından,
Yorgun Haliç’e inat,
Galata Köprüsü’nde teninin
yanıklığını içime çekiyordum
ciğerlerimi patlatırcasına,
Ve özgürlük şarkıları
mırıldatırken Nazım gibi
Gülhane Parkı’nda,
Ceviz ağacının üstünde
Piraye’mi bekliyordum
inersem çaresizliğime pranga
vuracaklar diye...
Dar ağacında umutlarımı astılar;
Ürkekliğimin bedelini Piraye’min
sağırsızlığına ödetmişken,
Yalnızlıktan hüküm giymiş
bir Şairin son hıçkırıklarını
kaleme alıyordum,
Dört duvar arasında
sıkışıp kalmışken,
Avazımın çıktığı kadar
haykırıyordum şiirimin Ela
gözlerine ihanet ettiğim için,
Dipsiz kuytularla cebelleşirken
karanlıklar içinde,
Mısralarıma ayrılık kokulu
intihar süsü veriyordum,
Ve ben, sevda kervanından
göç eden Nazım Hikmet misali
çırpınırken yüreğinin
boşluklarında,
Vicdan sızısından ölümlerden
ölüm beğeniyordum sevgine
leke sürdüğüm o tozlu yollarda,
Bağışla Piraye’m , bağışla ki
dar ağacında boynuma asılan
nefretin değil özlemin olsun,
Affet Piraye’m...
(Üstadım Nazım Hikmet ve ilham
Perisi Piraye’ye ithafen)
5.0
100% (3)