Leyla
leyla
düşlerin sandalında sürüklenen hayalin ıslak sokaklarında musikisi çalınır sırlar âlemine demir atan yalnızlığıma gebe rıhtımında şahlanan son durak çırpınışım çağlar ötesine çağırdığım ruh ikizi yoğur sevdamı, doldur mehtabı akşamüstüne her açan gonca güle meftun derdime çare kızaran ay vakti döner gölgen üzerimde sahibin olur gurbet kuşu fethedilir ülke çöllerime gül kokusu salan yâr’im acılarımın yağmuru taşıyamadı bereketi ufku perdeleyen hayalin tenime yaşatmadı vuslatı bahtımın karası boynuma çekilen yağlı urganındı yorgun sensizliğim gözyaşımın eseri savrulma şiir lodosum, sana yetişemez ellerim göçmen kuşların özgürlüğüne takılan kanat üveyikler taşır fecrin karanlığına yetim sırrımı yuvasında saklayan gece hüznünü içer dünyanın enkazı üzerinde sanki bir sen mutsuz sanki bir ben perişan Yusuf’un kuyusundadır melankolik aşklar elleri boğazımda kelepçeler can evimi kursağına tuzağını kurar ağlayan feryadın hudutların asi misafiri yaşatır zindanı karanfile dokunan soğuk el sanma benimdir hasta yüreğin çaresiz çırpınışı boynu bükük teselli vermez vurgun yemiş sevda neferime firavun ruhlu duruşum afeti toplar yüreğe zillet ateşimi söndürür Babilin rüzgârı Nuh’un tufanı anbean kapımın önündedir Dicle, Fırat arasında gizli aşkların üşüyen bedenini, ağustos sıcağına gömüp Kerbela işkencesini yüreğinde tadan tenim uzakta yaşayan kayıp efsane gülünü Yusuf yüzlü kuyudan çıkaran benim gül yetiştiren eller gün gelir yırtar sırları ateş çemberine kondurur en ulvi burçları Aslı ve Kerem yine besler derya suları muhabbetim sana açık sözlü gönüldür kaderime giriftar yazar kalemim sevda -- geceme güneş ey güzel güzümü gül eyle son deminde ömrümü vuslatınla bal eyle İlkay Coşkun 15.03.2005 |