İlkbahar ve ötesi
Sesimiz kısılmış
ince şeyler düşmüş üzerine incelikli ağzın ağzında bükülüyor dudağın İnce şeyler kapmışsın sevgilim nezle gibi Ellerimde asal sayılardan bir yer Bir gök delindiği yerden boşalıyor buna yağmur diyoruz Küflenen duvarlarda gazete kağıtları gecekondu olukları gece soluk alıp verilen ağız araları Yüzün yüzünün sağ yanı, öpülünce kızaran yerlerin Bakir yalnızlığımı bozan gece yarısı tiz bir çığlığın doruk noktasında yağmurlu bir sonbahar sabahı kadar sıcaksın yatağımda Diyorum ki sardığında zemheri bile geçer noktalar birleşir virgüller titrer ünlemler birbiri ardına ses olur Sesler hem uzaktan hem yakından hoş gelir ama yakınında bırak beni Ağzım doymaz yoksa tenine Yol enine geniş boyuna uzun ve sadece ayaklarım var yorulurum yorulmam Tıkanırım arada sigaradan sebep tükenmem. Sevdiğim bir şehirdeki tanıdığım herkes ölmüş herkesin ölümlülüğü geldi aklıma Yaşayacak kadar uzun olan günlerimim hepsi senin koynunda Ve yine konuşacak kadar uzun olan günlerin hepsi senin gözlerinde başlıyor Akşamdan kalmayım düşüncesi bile kalbimi yoran ihtimalleri çözdüğüm gün gibi sürüklüyorum kendimi Ben en çok yine sana gurbet ve sen en çok yine bana memleket Kuşların eti ve kanı dişlerimin arasında huşu içinde ki huzursuzluğumun kıymetli kişisi Geçmiş şiirlerimin içinde eski sözler söyledim sana ama eksik söyledim sensiz uykular giyilip bir yana bırakılmış bayramlıklar gibi. Şarap anlam ifade etmiyor şehir anlam ifade etmiyor Tek başına gülümsediğin hüzündür senin yüzün ilkbahar ve ötesi |
yüzünün sağ yanı, öpülünce kızaran yerlerin
Bakir yalnızlığımı bozan gece yarısı
tiz bir çığlığın doruk noktasında
yağmurlu bir sonbahar sabahı kadar sıcaksın yatağımda"
"Geçmiş şiirlerimin içinde
eski sözler
söyledim sana
ama
eksik söyledim
sensiz uykular
giyilip bir yana bırakılmış bayramlıklar gibi."
Aşkın şairi olmalısınız siz ya da aşk şairi...Bir aşk bu kadar mı güzel anlatılırdı....Yaşanmışlıkları,hayıflanmaları,estetiği ve yalınlığıyla...Tebrikler...Mükemmeldi...