Hüzn-ü Âşk
Şiirlerle dolu bir hayatı vardı adamın, yalanlarla dolu şu dünyada.
Kuşları, ağaçları, gökyüzünü, denizi ve şiiri çok severdi. Türkü dinlerdi, hüznü severdi. Kendine ait bir hüznü vardı kimsenin göremediği. Hüznüne aşıktı belki de adam. Ama hüzün onu yakmıyordu. Yıkmıyordu. Üzmüyordu. Yalnızca mutluluktu hüzün, adam için. Hüzün demek sonbahar demekti. Aşk demekti. Sevmek demekti belki de. Hüznüyle karışık bir denizde, bir kaşık sevdada boğulacaktı adam. Kaderi böyleydi. Hüzün onun için bir sadelik, bir nihavent, bir umut ve bir huzur demekti. Hüzünlü bir bakışı vardı uzaklara ara ara, o gün tanıdım işte Şair Ruhlu Adam’ı. O gün bugündür uyuyamam hüzün olmadan. Tam şurama oturmuş, ev sahipliği yapıyor gibiydi. Benden önce, beni iyi bilirdi. Yaptığım hataları tartışmaz, doğrulara güler geçerdi. Kimsesi yoktu benden başka. Benim de ondan başka. Ben ona, o bana yeterdik. Bundandır onu çok sevmem. Sanki benim için doğmuş bir güneş gibiydi. Kıskanırdı beni mutluluktan, katlanırdı onca bahara. Ne zaman içimde çiçekler açsa, koparmak isterdi bütün dallarını birdenbire. Bana çok aşıktı. Ben de ona. Dedim ya, kimsesi yoktu benden başka onu anlayan, beni de ondan başka anlayan. Yenildim hüznüme. Yan yana duramıyorduk belki bir dizede yada bir cümlede. Ama ikimiz birden bir şiir oluyorduk sanki. O neye yanarsa, ben kül oluyordum sadece. O kime baksa, ben onu seviyordum sadece. Sevmemin kastı da bendeki hüznü bir başkasında görmesidir belkide. Ondan yanaydım artık, hepsi bu kadar işte. |
Şiir karın doyurmaz ama gönül doyurur…
Şiir ruhun gıdasıdır…
.................................................... Saygı ve selamlar..