KULELİ ŞİİRKAYELERİ (2)
Çatı altı yatakhane;
Kuytu ve dar dört kol omuz-omuza kenetlenmiş birbirine uzun koridorlar, ağaç çerçeveli ince camlarla çep-çevre orta avluya bakar. Bu avludan sızan cılız bir ay ışığı yalayarak karşı yüksek duvarı aydınlatıyor ortalığı. Yan-yana seyrek aralıklarla kalın ahşap kenarlı iki kanatlı karanlık kapılar nemli ve loş bir koğuşa açıldılar. Kapı ardı Yatakhane. Tek bir öğrenci tam giyimle nöbette. Uyku sessiz ve kuytu uzun bir salhanede, bitişik iki katlı ranzalarda, demir atmış salınıyor yan-yana. Derin uyku arasından fırtına gibi patlayan "Tat-taaa rit ta, rit-ta-taaa!" bir borazan sesi duyuldu; NİZAM! Kuytu dar koridorlar yankılandı ve bu uğultuyla doldu, Şanlı Urfa’lı Rüstem hızla yatağından doğruldu. Biliyordu; "Bu borazan çaldığında iki elin kanda olsada, herşeyi bırakacaksın ve hemen giyinip-tam kuşam sancağın altında olacaksın!" Van’lı Kasım, Konya Akşehir’den Ahmet. Tunceli’den Sami ve diğerleri Nizam taburlarındaki yerlerini tam techizatla aldılar ve Hazırol’da durdular. Sınıf ve koğuş arkadaşı bu 4 delikanlı -bilinmez neden- birbirlerine ilk günden kanları kaynaşmıştı birden. Şanlı Urfa’lı Rüstem, Hazırol’da bayrak-ardı mermer büste baktı ve şaşa-kaldı. Açıldı ’Deşirmen Taşı’ gibi henüz uykuya doymamış gözleri az kalsın yuvarlarından dışarı fırlayacaktı; Saud-i Arap Kıralı kırmızı-beyaz kareli ’Şamağ’ Baş Örtüsü ile ve burma-siyah-kordonlu simit-Egal’i başında duruyordu tam karşısında, mermer taşında. Biliyordu Rüstem Kurtuluş Savaşı Dersi’nden; 1911 yılında İtalyan’lar Trablus’u işgal ederken, böyle bir yerli kıyafet giyip, derne’ye gidip, ince altın işlemeli dik yakalı Kisfe’siyle Atatürk’ün fotoğraf çektirdiğini; "Bu düşde bununla ilişkili olmalı mutlaka." diye düşündükten sonra başını mermer büstten yukarı kaldırdı ve bayrak direğine baktı; "A, a? " Türkçe değilde Arapça bir okul sancağı sallanıyordu direk üstünde; "Aman sıkı dur Rüstem..." dedi içinden. Çünki bu adam kendini bildi-bileli düş görürdü durmadan, yani sırıl-sıklam Hayal-Perest idi. "Desturrrrr!" dedi bir ses, ’Dikkat Emri’ vereceğine, şaşırmıştı herkes, Rüstem kulaklarına inanamadı bu kez. Tekmil veren Nizam Subayı Bahri Üstteğmen değil de, uzun beyaz eteklikli kara sakkalı bir Debevi idi ve; "Bismillah!" diye elindeki sopayı tak-tak-tak yere vurarak karşılarında tempo tuttu, Kuleli Askeri Lisesi Marşı’nın ilk kıtası da böylece bu tempo eşliğinde tek-bir-ağız’dan duyuldu; "Ey şerefli şanlı yuva Kuleli, Aynı an; "Ta-taaaaaa..." ’Kalk!’ emrini verdi borazan, uyandı Şanlı Urfa’lı uykusundan, hızla doğruldu ranzasından. Yatakhane penceresinden camdan dışar baktı; Ona emanet edilen sıra-sıra gökdelen Boğaz’dan ona ’Günaydın’ selamını çaktı. Ama bunun düş olduğunu bilen Şanlı Urfa’lı Rüstem; bu selama karşılık vermedi; "Hayırdır İnşallah!" ldedi ve ranzasından aşşağıya indi. Kuleli Askeri Lisesi Marşı ikinci kıtasının mırıltısıyla; "Ey şerefli şanlı Kuleli, diyerek yıkanmak için banyoya gitti ve(*) bu Şiirkaye’nin de böylece birinci bölümü bitti. (*) ŞİİRKAYE terimini daha iyi anlayabilmeniz için; Lütfen benim FATİH ATPAZARI ve HAYDARPAŞA GAR OTELİ şiirkayelerimi okuyunuz. |