ÖZGEÇMİŞ (10)
"Yaşlanan,
yaşlandıkça olgunlaştığını sanan, kendine yeten ve biten, bittikçe çekip-giden, bence sadece naif düşünce!" Dersem sana, kızarmısın bana? "Ben hâlâ ayağında baldır-paçaları boğum kısa boy tulum -içi bebe bezi bağlı lastikli pantolon- taşıyorum, 70’ini aşkın bu yaşımda ağzım ana sütü-mama, altım ka-ka kokuyorum. Gel sarıl bana!" Desem sana, alırmısın beni sevgi dolu kollarına? Ben dünkü aynı çocuğum yine, konuşabiliyorum çünkü minik parmaklarımla sadece; "Gel beri, sev beni. Diye-diye yumru ellerimi oynatarak bekliyorum gelmeni hâlâ; "Pembe gözlüklerini çıkart, at! Bugün bana-yarın sana." Dersem, anlarmısın dediğimi sen? Gırtlakta guruldayıp, dudakta bırıltı olup-biten, bir bebe sesi, mama önlüğümü kirleten günlük yemek listesi, pati ayaklarımla yalpalaya-seke sıralıyorum, ya diz üstü yada karın üstünde yerde sürte-çeke çabalıyorum, döne- yuvarlana, ağlaya-çırpına iki kulplu hacı-yatmaz plastik şişemi almaya çalışıyorum; "Uzat ellerini..." Desem sana, yardım edermisin bana? Önden pedallı cüce pisikletim 3 teker, boğum-boğum-şişik minik parmacıklarım tutmuş emzik yada bon-bon şeker, akan burnum musluk olmuş, kan kırmızı elma yanaklarımda sebebi belirsiz göz yaşlarım kurumuş bir meyva gibi, olgunlaşıp-çürümek istemiyorum dalında... Çünki çökmedi gövdem, sökülmedi kökü, ölmedi ağacım! Hayvan gibi, yozlaşarak uygar kıvamına gelmek de değil amacım! Yitmiş bir kişi gibi; "Yaşıyorum, öyleyse bu kadarım!" Da demiyorum. Ama bu son İlkbahar’ımda çocukça sözlerimle, çığlık-ciyak, devine-devine kıvançla söylüyorum şu sözleri; " Yaşayalım insan gibi, paylaşalım gururla karşılıksız sevgiyi!" Desem sana, anlayabilecekmisin beni? |