BU KADAR…!Değilim yazdığım kadar, yazdığım umduğum kadar…! Olsaydım yazdığım kadar, yazmazdım olduğum kadar…! Bizde aşk yok zerre kadar, eh işte…!... Kokusu kadar…!... Koku karar, çoğu zarar; yanmağa yeter bu kadar…! Tâ ki koku da zerredir amma maddeden bir mikdar, Ama çok çok az demektir ma’nâdan bildiğim kadar…! Hatta daha az demektir bilemediğim kadar… Bize bu kâfi demektir; gel, bul, al aşkı bu kadar…! Çok aşk savurmuş devrânı, kürreyi… Arş’ına kadar; Bulmuş cümlesi seyrânı, cezbeyi… aşkına kadar; Dizmiş nice tüm canları benim gibi şaşkına kadar… Sunmuş aşk-sevgi bir mikdar; ondan sever seven bu kadar…! Dizilmiş bunca nebâtât tâ sarmaşığına kadar… Eğri-doğru, sâdesinden tâ karmaşığına kadar… Sarmaşığın, habbesinden serviyi sarışına kadar Hep Hakk aşkından bir mikdar nasîblenmiştir bu kadar…! Muhabbet serviye değil, tâ gün ışığına bakar… Hepsinin yönü Hakk’a meyil, tâ günaşığına kadar… Onlar gün âşığı değil, Hakk âşığıdır âşikar…!... Sabahtan akşama kadar nûra bakarlar bu kadar…! Sabahtan akşama kadar değil yalnızca bu mikdar, Akşamdan sabaha kadar daha bakar bir o kadar…! Gece boynu bükük bakar, sabah oluncaya kadar… Teşehhüd mikdarı(!) kadar olmuştur bu iş, bu kadar…! Selâm verir akşam sağa, kalır da sabaha kadar… Selâm verir sabah sola, döndürür akşama kadar… Bir günde bir vakit salât kılar kış demine kadar… Işk azalır kışa kadar, ömr sürer o da bu kadar…! Bunca varlık duruşuna göre, karışına kadar… Tutulmuş aşk yarışına, Hakk’a varışına kadar... Bir karış yer yoktur aşktan bî haber Arş’ına kadar… Nice yanan ondan yanar nârına kadar bu kadar…! Al aşk kokusunu kokla, uyur mu gayri iki göz?!... Aşktan okuya okuya iki çeşmedir iki göz; Avâm da çözer ayânı, sense oku, nihânı çöz!... İlim olur o dem her söz, meşki de hoştur bu kadar…! Gayri, hûş olur da sözü, hiç cûş olmaz mı o özü?!... Zaten özlü gelen sözü beyân eder iki gözü…!... Çün nihânı çöze çöze hikmetle söyler her sözü… Ve de bir çağlarsa gözü…!… Yanmıştır özü bu kadar…! Düşürünce aşk, düşürür dağlara… Yerde durulmaz Uçar rûhu semâlara… Yön, nere…? diye sorulmaz; Bî cihet aşk ışkı vura, yanar hem, ama kavrulmaz; Bir o kadar da yorulmaz; cemâdtır sanki bu kadar…! Dâhi cemâdâttan çoktur yükü, dönse de şaşkına!... Ama şaşkın değil, yoktur çünkü o Allâh aşkına!... Allâh aşkına meyl vurur, öyle bakar bakışına! Dalar da hep ma’şûkuna, salar kendini bu kadar…!... Ondan düşürmüş âlemi dön diye fezâ dağına; Atmaz mı seni aşk gayri yan diye tâ kâf dağına!?... Kâf dağı aha şurası!... Tâ sidre-i müntahâ’ına… Bilemezsin yandığına, yakar durur da bu kadar…! Meşk hal akışı demekmiş, söylemekmiş en hûşunu! Bu öz yanışı demekmiş az sezdirse de cûşunu! Dolusunu söylemekmiş; söylememekmiş boşunu! Basarmış da dil tuşunu, çok konuşurmuş bu kadar…! Boş nâhoşmuş; ama gör, bak, boş söze kanan kanana…! Hem kokuşmuş özden; Ali bir bak, ona banan banana…! HAK pek hoşmuş, aşkı kor, bak..! Yakıyor anan anana…! Var nice yanan yanana… aramızda, bak bu kadar…! |
Şiirin sesi hiç susmasın...
............................................. Saygı ve selamlar..