BOL BOL…
Kılına canlardan a’lâ can; ol can ki, cânâna habîbtir;
Yoluna kıyılan ola can; ol can ki, canlara tabîbtir; Cânân çün canından ferağân ol can ki, cânânda rabîbtir; Ölümüne sevda-heyecân bu-l can ki, bak bu can abîbtir! Çün âb-û Kevsere sahibtir; döküle femine bol bol… Sevmeyen o-l canı can değil, rûhu kaymış bî can biridir; Tıbkı hayvandır, insan değil, akl-û nefsi şavşan biridir; Can düşmanıdır, candan değil, ısırır, yavşan biridir; Hep câniliğe eder meyil, canının dahi vampiridir; Doğru iş bilmez, yantiridir; sağa gitmez, gider sol sol… Nice tür sır var âlemde, istenmiş izhâr olması… Kılınmış ilki kalemde, sağlanmış mazhar olması; Sevindirmiş kalemi de o-l nûra mizhâr olması; En çok görünmüş o-l demde o-l nûrun “Mîm”(!)de olması; Çark-ı kâinât burması olmuş hüzme hüzme, hôl hôl… Sunulmuş Kevser’den cana ki, müebbedinden belli…! Habîbi ve cânânına, o muhabbetinden belli…! Bahâ yok dünya kanadına ki, muhannetinden belli…! Kapılmayan tamaına, o-l Muhammed’inden belli…! Ve ümmetinden belli…! Çün, yolunda öl, öl; ol, ol… Onsekizbin âlem var olmuş ilk nûr ile fezâda; Dürûr olmuş, minâr olmuş, bin-n nûr ile bin menzâda; Arş olup, aşktan çâr olmuş sürûr ile Hakk’a sezâda; İçinde zuhr envâr olmuş dürûr ile nâ azâ-da; Çıkarılmış nâr mezâda, heyhâât! kapışılmış bol bol… Bilinmeyi kılmış murad, “Ol !..” demiş yaratan bir kez; Arz-û semâvât fetarat olmuş, olmuş aşkı merkez; Deyn’e yarış olmuş bin sürât, aşkı döndürmüş her kez; Olmuş esrârdan seterât hem olmadan zuhur net bir kez; Paylaşmış her şeyi herkes, dağıtılmış her hâl rol rol… Kimi cemâdât, cümûdla fetarât, hareket içinde… Kimi nebâtât, nübûtla fetarât, bereket içinde… Kimi hayvanât, sumûtla feterât, hamarat içinde… Kimi beşerât, umutla beraat, hazerat içinde… İhsânla ferâset içinde kerâmet, merâmet(!) bol bol… Hâlet-i kerâmettir ki devâmet, sevktir Hudâ’ya; Hâlet-i nedâmettir ki taleb hârukulâdaya; Hâlet-i hârukulâda öz hârukulâda olmaya, Bir meyl-i ârızâttır ki, ma’ruzâtı da olmaya, Hattı zâtında bulmaya sâlikler böylece yol mo’l… Sa’ye-i devâmettir ki kerâmet, fevktir Hudâya; Gâye-i merâmet mi kerâmet, sevktir cüdâya; Şâya-i felâkettir ki bu gâyet, denktir hubâya; Hubâ-i ekberettir ki bu hâlet, sevktir du’baya Ki, mevk demektir bu bayağ.. ve belâ demektir kol kol… Bitmez fütûrât hiçbir dem, kâinâtında Hudâ’nın Ve de hubûbât biter hem bu futûrâtta, inanın…!... Her dem futûrât var madem her sathında kâinâtın… Aşkından olsa gerek bu kâinatı yaratanın Ki, zâtını aratanın tâ kendisidir o yol yol… Bazen nazâr iledir o, bazen azâr iledir hem; Bazen bizâr iledir o, bazen de zâr iledir hem; Bazen çok kâr iledir o, azar azar iledir hem; Bazen zarâr iledir o, bazen yarar iledir hem; ALİ yazar iledir o; çün, ilâhî yazar bol bol… |
Şiirde dört dörtlük ölçü ve kurgular...
Şiirin sesi hiç susmasın...
............................................. Saygı ve selamlar..