aşkın sadık bekçisi
terazisi eğri, bilançosu zarar
ve omuzlarımdan dökülüyor iken zaman rabbine küs serçeyle geldin gönül yurduma öncesi gaflet... öncesi zillet olan bir geçmişten doğurdun beni dudaklarım seni aminliyor, gelişine secde ediyordu kalbim ilahi bir güç kuşatıyordu benliğimi hala diri... tövbe kapısında görmeliydin o an beni orada nasıl eğildiğimi, görmeliydin... sonra... "Selam olsun hayatıma gelene" dedin göğsüme çarpan his, dudaklarımı kurutuyordu çöl rüzgarları esiyordu nefeslerimde dilim ilk orada tutuldu benim... ve dizlerimi titreten bir aşk doğuruyordu sözlerin seni aminleyip dualarımda bana gelişini tarifi olmayan hislerle kutluyordum kurduğun hayallere yol olurken düşünceler sabır harcıyla gönlümün duvarlarını sıvıyordun çok güzel olacak diyordun... öyle de oluyor... sonrası bildiğin gibi... önce adını unuttum aşk diye haykırmaktan sonra kendimi unuttum sana aşık olmaktan... gelişinle... gayya kuyusundan kurtardım gülüşlerimi Yusuf-i zindanlarda kırdım zincirlerimi tağutun meydanında önce illallah, sonra la galibe aşk diyerek... seni sevdim... secdelerin bıraktığı alın izleri taşıyorum şimdi eğriden doğruya yol olan su misali hangi kaynaktan dökülürsem döküleyim önce Allah’a, sonra sana yol oluyor yüreğim... ömrüme gelen en güzel aşk hakkı bulmaya en doğru vesile olmasaydın aşk olmazdı dediğim ve en sevdiğim duam... cemrenin toprağa düşmesi baharı, senin yüreğime düşmen aşkı doğurur... ben ki... Semihhan... karlı bir şubat’a doğan kavgası büyük, yarası ağır ve hayat sınavından kopya çekmeyen adam... şimdi... sana baktıkça mutluluğu kopya çekiyorum bakışlarından fazla tabağın sahibi, köstekli saatin emanetçisi ben işte... doğurduğun aşkın sadık bekçisi... |