ahŞiirin hikayesini görmek için tıklayın hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamı hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki
Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur! "aklımı kaybetmekten korkuyorum çıldıracağım ya Rabbi öldüren babası olmasaydı olmasaydı böyle bir kader ile ölmeseydi tiksiniyorum senden adaletsiz dünya nefret ediyorum sizden zalim insanlar" unutun bütün dertlerinizi mert canın gözlerine bir an bakın ve bu gün zamanın sarkacında düşlerken bir şeyleri öylesine bir rüzgar eserken kirpiğimin bağında affına sığınmış bir nehir gibi heybetli ve elleri oyuna küsmüş bir çocuğun hıçkırığına bağladığım kalbimi bağışladım bir son gülüşü yaşasın için olmadı mert can olmadı babası hz Adem olan yine koruyamadı benî âdem bir çocuğu celladından nereye koşuyorsun böyle ey dünya ey yeryüzü kadınları alemi var eden o aziz kudret adına bakamadığınız bu çocukları doğurup doğurup kurban etmeyin kavgalarınıza aleme oy gözlerine bakmaya dayanamadı kalbim cennet kokulu ey güzel can yeminler ediyorum ah mert adam içim yana yana ağladım sana durmadan nasılda hoşkalın der gibi bakmışsın bütün dünyaya son veda son umut son bir acıyla altı yıllık bir ömür nasıl dar geldi bu koca rüyaya büyüdün yüceldin en aziz şehitler gibi yükselip yükselip tahtına kurulup cennetinin Allah ile yüzleştin işte cehennem şükür ki var dediğimiz küllen bunun için insanlığa öldürme diyen bir Allahın mütemadiyen kin kusan kavmine dönüştük isyan gökte nisyan yerde cinnet içimizde nasılda alçakça aldandık bu hayata toprağa gömülen kız çocuğuna hesap açılmışken ervahta dünyaya kurban edilen oy mert can hangi ayeti sürsem ki senin yaralarına geri dönüp yaşasan zamanın en üstün makamında ey güzel çocuk ey içimde hüzün ırmakları doğuran ey beni kendime çaresiz bırakan babası Allahı unutmuş kör cehennem annesi çöle dönüşmüş bir vefasız olan bıraktıklarını göğsüme bastırıp bastırıp gözlerine gözyaşlarımı bağışlasam affeder misin hakkını bana ey sütü burnundan gelen yavru can kendime hangi yarama el sürsem derinliğince bir uzun yola dönüşüyor sesim azman tüm ağrılarım zamanın örseledikçe çıldırttığı rüzgar gibi gezinip duruyor parmak ucumdaki kış yanımda göğsümde hapsedilmiş güvercin yuvaları kalbimden bir çocuk bahçesi göçüğü ıssızlaşmış ömrümden geçen günahkar günler ve o çocuğun babasızlığına bürünmüş yalnızlık gibi yaralanmış ağaç dallarımda kuşlar gözleri toprağa dağılmış yığınla sarı yaprak çaresizliğime hesapsızca tutunarak kirpiğimin ucunda konaklamış uzunca yıllar gibi bütünleşiyor avucumda "can!"lı anılar boşluğa sorma ne için yaşar insan bir şiir ömrüne kıvrılıp yaşamak niçin mim gibi sever nun gibi ağlar vav gibi ölmek üzre gün sayar insan kitabesi yok mezar taşlarındaki hiç bir romanın müslüman hristiyan ateist ama illa önce insan olan çürümüş bir kalbin sonsuz ömründeki son ifade gibi sürüncemedir işte yaşamak sonsuzluk bunun için zamana affet yanmış kirpiğine kurban olduğum yavru yanım tek bir sabah olsun gözlerine doğan güneşle uyandın mı acaba bir sabah olsun taze ekmek kokusuna sokulup yalın ayak parmağını bandın mı nutella kavanozuna bir sabah yine canım annem diye atıldın mı seni doğuranın kollarına ve bir sabah şımara şımara sarıldın mı cani babanın boynuna ah pencereleri doğarken kapanmış o mihrabı makam alnına çeşmeleri kurumuş o masum gözlerine sır gibi mühürlenmiş yasaklı gülüşüne dondurmaya banmamış minicik ellerine seni rüzgarla yarıştırmamış salıncağına yıldızlara küsmüş bakışlarına takati dizlerinde kesilmiş okul yoluna avucundan kaçıp giden renksiz balonlarına ah kurban olayım gökleri kurutan yirmi dokuz alfabene affet bizleri nolursun affet kuranın elif be si hürmetine sonsuza ey uçurtması mavilerde solanım Allah öptü mü gözlerini en yara almış yanından sardı mı o dermansız sızılarını ya ısıttı mı buz tutan yüreciğini sarıp sarmaladı mı o altı yıllık ömrünü ah dünyaya çelme takan koca çocuk senin kaderin belli belli ya biz terk edilmiş bu kavimlerin hali hangi cehenneme sürüleceğiz bu alçak dünyadan bilmiyorum ki ... my not: Mert canı doğuran ve feryat figan ağlayan o kadını da kınıyorum!şartlar her ne olursa olsun,bir anne doğurduğu çocuğunu ağzında taşımalı,koynunda saklamalı,bağrında yuva açmalıydı.!kendini kurtarıp o çocuğu o caninin yanında bırakmamalıydı!en basiti sosyal hizmetlere bırakabilirdi! |
Dost yüreği kutlarım üstadım