İçinde sen olan eski bir tren.
İçinde sen olan eski bir tren giderdi Sirkeci garından.
Ve sen giderdin... Sen giderdin ve bir şehir giderdi ardından... İstanbul kadar büyük ve otuz’larında mehtap yorgunluğu eski bir İzmir. Giderdi... Hep giderdi Sirkeci garından, içinde sen olan eski bir tren... Pencereden seyretmek bir denizi nicedir güzel değil sen giderken... Ve bir nehir kadar doluyor göz çukurum, loş ışıkların altında birbirlerine kırık dökük aşk öykülerini anlatan körpe fidanları görürken... Bir bardak su içsem şuramdan akacak gibi öyle yorgunum... Kanadı kırık kuşlar yağıyor şehrime sen giderken... Ve nehirler dolup boşalıyor gözlerime sana bakarken, İçinde sen olan eski bir trenden... Sanki yanlızlığını bana ödetiyor sokak lambası ışığında otururken... Bembeyaz saatler asılıyor sokaklara ve sen giderken. Ve saçların çözülüyor, sokaklarım kadar dağınık ve karışık. Sense gülüyorsun... Şehir bile saçlarına bağladığın iplikle alay ederken... Anılarını yitiriyor aklım sen gülerken... Gülmek ki, bana artık mâziden... Hep gidenlerim oldu çünkü hiç gülmedi yüzüm eskiden... Yüzüm ki, eski bir trendi, Sirkeci garına döndü artık sen giderken... Ve eski bir tren giderdi üzerimden, içinde sen olan Sirkeci garından... Eski bir park kanapesini eskitiyorum şimdi bir gece yarısı... Geceyi gecirmekten yoruluyorum ölümü beklerken... Ve bir tütün dumanı gibi çekiyorum içime hasretini sen giderken... Oysa bir gökyüzü gidiyordu kuşlarımdan sen giderken... Sokaklarım terk ediyordu şehrimi, nehirler çekiliyordu sularımdan sen giderken... Bir tren gidiyordu Sirkeci garından. Ve sen gidiyordun... Bir tren geçiyordu üzerimden. İçinde sen olan eski bir tren... Ömer Altıntaş |