KÜNYESİ ŞİİRİN...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Karan kar’ın yasıyım iziyim: Menşei ölüm olan reçine bir sevda İçinde eğik küpeştesi özlemin Derinlerde külfet Sığlarda illet bir yalnızlık. Fıtratın adabına uygun olmalı oysa Ne dünün yüzü suyu hürmetine ne de… Diyezlerin tehdit ettiği bir ikilem İçindeki aşka icabet Bir deyişin teyakkuzu Kapalı perdelerin temaşa ettiği o gizem: Korkutucu imgelere sarılıp, Hezeyan batağına saplanmış bir kelaynak kuşu İçimlik yâd edip Ömürlük bağlanmış basiret. Kuluçkada acılar şimdi: Ha doğacak ha ölecek. Rahminde evrenin Bir kayıt kadar aşikâr Kayda değer değil oysa Kiminde kin çok manidar. Düşüp yola beyit beyit Garez bildiğin bir yetim cümleyi sineye çekip… Unutulmak ufkunda aşkın Kanında dolaşan rahmeti tensiye eden İblisin şirret soğuk iklimi. Akla zarar neyden çıkıp da yola Cehennemin penceresinde büyüyen nefretin Karakaşına esefle dokunmak ve uzaklaşmak Boynunun borcu bunca mazlumla dolu güzergâhın Tali yollarında kala kalmış Zanla mahşerle biteviye hasbıhal içinde Kararsız bir tufan süregelen; Sür git hezeyan; Deşifre edilesi bir matem Konuşlu olduğun bunca iklim bunca neferin Ayak izi. Doluşup yüreğe Kambersiz düğüne tezat Yalnızlığın izafi haritası Kayıpların mealinde yorgun; Yorgunluğun koynunda unutulmuş; Mabedi benliğin kekremsi haset Bazen hasret yüklü Bazen elem Bazen içindeki zikir buyur ettiğin Göğün bekçisi. Zaman bekçisi yalarken içini düşlerin Kumpasın lanetine tutsak Hatmettiğin bunca duyguyu Ziyan ettiğin Günbegün boykotu haznende Dokusu eprimiş yalın fıtrat Bazen’le uyuyup Sonsuzluğa uyandığın Tabanı aşınmış bir metanet olsa da Yüreğin zikri Zaafların tecellisi her münferit hece Sayıklarken aşk, aşk diye diye… Hayatın takvasında köhne bir acı… Rahvan gölgen kurulmuşken tahta Beyhude bir sitem yerli yersiz söylemlerden kendini Sıyıran yine kendince bir eşkâl Aslına binaen bir günü bir yükünü fark eden O dehlizde ince uçlu bir dokunuş: Kelamın hâkimiyetinde, Aşkın sirayetine sığınan Beylik kehanetler uçuşurken havada Asılı kalan diyezin sola düşkün mizacı. Yükümlü ömrün hibe ettiği O derin uçurum içinde ahkâmlar iken çemkiren Kör noktası asılsızlığın izanı Noktanın özrü belki de virgülün içinde yandığı közü Sorulardan bıkkın sırdaş bir hece: A’dan başlayıp Erecekmişçesine başı arşa, kinayeden biteviye Haz alan destursuz güncesinde Şaşkın yüreğin neferine dokunup asilce Komut veren künyesinde şiirin, Harbiden delikanlı mizacın teyakkuzdaki rumuzu: Donelerden yoksun olduğu kadar Dona kalmak yazın sıcağına Odun atmak yanan yüreğe. Adeta can pazarı Ruhun tokuşturduğu bunca maruzat Gölge misali her konuşlu sancı Aslına sirayet eden Galip gelmekle ölüm arasındaki ince çizgi Güme giden bunca rüya Belki toz kondurmayıp hayatın gidişine Cinaslı bir peyzaj içimizde kalan ne çok ukde. Ne için, demektense başı eğik mizacın Aslında şirazesi kaymış bir eksende Dolduruşa gelen aksanı kayıp Yine insan pazarı her nota Kaybettiği rotada nazire edip yalana Doğruyu unutanla Sevgiyi çürüten bir kinayede saklı işin aslı. Kanına dokunan meleklerin Kanatları kırılan çıt kırıldım düşler Serçe misali her seğiren tümce: Varla yok arası bir mersiye Yazılmayan ve asla da yazılmayacak İnsana dair ne çok yalancı şahit İblis yanmaya nasıl ki mahkûm ebediyen Cennetin yolunu unutup İçindeki zulmü canlı kılan. Tüm vasıflarına Tüm kanıtlarına vekâleten İstişare ettiği her ölümlüyü tuzağına düşüren Bir zaman bekçisi… Belki öfkesi ölümün Zehir saçan dilin temsil ettiği her hece Çalıp hayattan Dumura uğratan yerli yersiz Melekelerin yanıp sönen ışığına âşık pervana: Uhdelerden ukdeye; Zaruri kelamdan yanılıp içini devşiren Hangi ölümlü zikir ise Âşık sıfatıyla paylaşmaktan geri kalmayan… |