Rutubet
Sustuğum yerde,
Ahşaptan bir yalnızlık karşılıyor beni. Göğüs boşluğumda yorgun günlerimin derin izleri. Yaşlanıyorum galiba bu aralar Huysuz bir kadın oluyor ellerim. Unutmuş değilim Her yara başka bir kabuğun üstünden geçiyor. Ayak seslerini duyar gibiyim. Hani gittiğin o gün, Ölü bir serçeyi emzirmiştim ben. Süt kokusuna geldiler ardından. Öpmedim kimseyi Sevişmedim de.. Ve bu aralar seni her özlediğimde, Ölü papatyaları gömüyorum gökyüzüne. Kalbim şahit olsun ki, Sana değil bu göz yaşlarım. Kendi kendime ihanet ediyorum ben.. . Biliyorsun düz bir kadınım. Sustuğum şeyler bile günahkar bir geceyi doğuruyor ellerime. Nasıl anlatılır ki hayal kırıklığı denen o şey Ağlasam utanır yağmur kendinden. Ve sırtımda kamburu çıkmış onca yara, onca ayak izi. Çamurdan heykel parçaları yapışıyor tenimin üstüne. Ve karıncalar süt içiyor bir heykelin soğuk gövdesinden. En az bir serçe kadar avuçlarım var.. Rengi olmayan duvarlar düşün. Rutubet kokan bir bedenin içinden uydurdum bu yalanları. Anlattığım bütün hayat hikayelerinde ben vardım. Darmadağın ve kızıl. Sonrası biraz hanımeli, Biraz papatya. Ve sen herşeyi unutabilirsin bu geçen zamanda, Hatta beni de. Bir tek sana yazmış olduğum bunca şiiri unutma olur mu? Her yağmur yağdığın’da Ölüyorum çünkü... Bu arada Geçen gün başka bir hüseyin’in üstünden atladım mira! O yüzden sol kaburgamı da kırdılar. Yine de hiç acımıyor... Özge Özgen |
ne söylediği nereye gittiği
beli olmalı ki sözlerin
zevkle okunmalı bu şiirde olduğu gibi
okuyucusunu doyurmalı kutlarım