Şah ve Mathatrımda ucube kuşlar sürüsü, ziyan edilmiş saltanat tahtı suretim avcumda. zincirlerle eşgali çizilmiş sinsi bir seddin gölgesinde, nane kokuları arıyor delikanlı ellerim. bahtım ayna tutarken imtihana tabi yüreğime, aklım vakit kaçırıyor ömrümden boş vaatlerle. şehrin çürük sesleri yankılanadursun mahsenlerde, hakiki bir sessizliğin şarkısı ağır basıyor tüm dillerde. küllenmiş mektuplar vadisi gönül kamelyam, içimde inceliğini yitirmiş alfabetik acılar silsilesi. parmak uçlarım dahi vakıf değil derdimin lügattaki dengine. pervasızca geçip duruyor tüm efkar vagonları gözlerimden, kerbela ağrısı sızıyor mahremime ben sevda acısı demlerken. coğrafyalar dolusu birikmiş bir tortu kasabası sessizlik ses tellerimde ikamet eden. üryan bir çaresizliğe aldırışsız beklentiler ilikliyor çocuk yanlarım. ŞAH! değil mi ki sürurudur varlığın gönülgahımın! ve gözlerin ki,tek düsturudur gözlerimin yokluğunda zedelenen. "Külli nefsin zâikatü’l-mevt." diye fısıldanıyor kulağıma. nefis varlığın senin, küle dönecek nefsimle beraber ah sancısının burçlarında. sadık bir hüzün otuveriyor kursağıma, akidesi bozuk serzenişler,kaidesiz susuşlar sarkıyor genzime. içimde bir medeniyet çöküyor sanki, sanki kaygısız bir toplanış Nur’u Osmaniye’de. sen ki hükümransın, kılıcında zayıf boynum, göğsünde ise koca bir Bağdat. "La tahzen innallahe meana!" MAT. |