Baretin Gölgesinde
Baretin Gölgesinde
alnında parıldayan ışık, geleceğini topladı derin kuyulardan en yüksek tenörde gösterdi kendini, baret gölgeli aydın yüzünü yürek atın zıpır zıpır, sarmalayan dekapaj katman ve kalın onlarca bomba da patlasa bana mısın demedi sessiz çığlığın nasırlaşmış soğuk elin, ekmeği tuttu milyon yılların sıcaklığıyla göze düşen ürpertiyi çağırdı, çizik çizik gözkapaklarına dalıp ilk kucaklaşmada sakladın kendini, güneşi özler gibiydi gözlerin korkuyu, galeri çıkışında bırakıp gülümserdin ölmedik diye uykuya hasreti beleyen anne sezgisiyle, hayırla dolar karanlığın baba dokunuşu sıcaklığında sakladın efsunlanan yüreğini ekmeği taştan çıkaran emeğin, en manalı kadrinde gizli sobada çınlayan çıngı, özgür artık; ardın sıra elveda diyerek karnı acıyan dağların, kamburunu atar sırtından bir bir en çok da sana güvenir sevdalın, kara gözlerin gülümsesin her santim karotta umudu besledin, dört mevsim yamacında kazma kürek nefesini tükettin, en güzel sevinçlerinle yoğrulup kamaşan gözlerin, gün doğurur öğlenin ortasında yeni bir güne şarabı yudumlamış gibi sendeletir, kavlak oluşturur an/sızın sözün bittiği yerde dağların delik deşik, arenada kızgın boğa misali nedense hep ağıtlarla dikilir madenci heykeli kırmızı pelerin ardında kalbine işlenen mızrak, hüzünlerini maziye salar en katı haliyle granite yazılan ismin, ölüm gibi dudağa ve yüreğe taşır seni demem o ki; kırık ellerin siyah yüzünü yıkar, senden nice sonra sokaktaki yürüyen hayalini, yalnızlığına üleştirir gerisin geri madeni bronz bedenin, sessiz çığlığın ve insanlığa büyük hizmetin yorgun düşen bin yılların eskimişliğinde saklı, kömür karası alın terin… İlkay Coşkun 20.08.2011 |