Ağıtbir dilin darına çektiler beni lal oldu içim dışıma! bakışların kırbacında yenildim kirpas içindeki dünyaya vurdular beni anarahmindeki kalp atışımdan babamın semaya çakılı mavi gözlerine yağmurdum! annemin elleriyle kefen biçtiler, beyazdan gelinliği! iğne iğne işlenen gül çeyizim taştı sandık içinde kalakaldım dar aldım, astım kendimi suskunun çehresine aşkla, inanmak adına ne varsa taşan içimde yitirdim... acıya sunak korkularım bir ömrü kurban verdim! varolmakla yokolamak arasında o en ince çizgide salınırken boşlukta ipini çektiler geleceğimin menekşeleri ağırlıyordum rüyalarımda kıpkırmızı bir bıçak açana dek gözlerimi! dipsizliğinde kaybolmuşken matemin Yusuf´suz, Züleyha gibi dokundular düş otağıma kanadım... Yakub`un gözlerine sürülen nur aşkına! dokunmayın acırım, vebalim ağır... göçlerin harı biriken bakışlarıma sarındım kırk kat yalnızlığıma kırklandı nefsim! Züleyha´nın derinliğinde kuyu kuyu Yusuf´tu aradığım en koyusundan karanlığıma uzanacaksa şafağın eli yansın sığındığım cümle yaralarım! kelebek ömrü olsa da aşk dokuyun, insanlığın iç’selleşen kozasında kırılıp yenilenecekse kabuklarım dokunun! sude nur haylazca |