MeseleMesele; Memleket meselesi falan değil canım.. Hani; Keşke öyle olsa.. Çıkarırdım bir kanun, Seni özerk yapardım.. Mesele; Şehrin kuru kalabalığından, trafiğin insanı boğan halinden sıkılıp, tam gözlerine dalıp huzuru bulacakken, bir korna sesiyle gözlerinden ayrılmak değil canım.. Hani; Öyle olsa kolay, salla şöyle okkalı bir küfür ve bas git... Mesele; Seni bir aritmetik hesabı gibi, ortak çarpanlarına ayırmak değil canım.. Keşke öyle olsa, işte ortak çarpanların, gülüşün,gözlerin ve yüreğin.. Aşkımı ortak paydada buluşturabilirdim.. Mesele; Her santimetre karesini ezberlediğin, saatlerce arşınladığın kaldırımları, düşüncelerinle siyaha bulamak değil canım.. Tebessümlerinden yayılan ışık huzmelerinin, vurduğu aydınlığı görebilmekte... Mesele; Üç ayda bir bakkal Mehmet efendiye, banknotları önüne atıp, veresiye defterini çiz diyerek efelenmekte değil canım.. Dilin gönüllere attığı çizikleri, nasıl temizleyeceğini bilebilmekte... Mesele; Ferhat misali dağları dize getirmekte değil canım.. Yirminci yüzyıl, şimdilerde kararsızlığı bir kenara koyup, gönlünün dörtyol ayrımında, sevdiğine ulaşanı kestirebilmekte... Mesele; Geceleri gökyüzündeki yıldızları izleyip, dilekler tutarak, parlaklıklarından dem vurmakta değil canım.. Kollarını boynuna dolayarak, avuçlarında tuttuğun ışıltının farkına varabilmekte... Mesele; Shakespeare’in dediği gibi, **Olmak ya da olmamak** değil canım.. Tesadüfen geldiğin bu dünyada, sırf buna inat, sevdiğinle birlikte oynadığın rolün hakkını verebilmekte... Mesele; Vedaların arkasından, gözyaşlarını savrukça harcamak değil canım. Bulutların gözyaşlarının, kıraç bir toprağa nasıl can verdiğini, nasıl bahara dönüştürdüğünü anlayabilmekte.. Mesele; İlişkilerin çıkara, egolara teslim edildiği abuk bir dünyayı, bir yetmişliğin ucunda döndürmek değil canım.. Hüzünleri,acıları duşa sokup ayıltarak, bir acı kahvenin tortusunda, Unutulmuş dostlukların, İnsanlık erdemlerinin de olabileceğini hatırlayabilmekte.. Mesele; Bu yüzyılda dahi ülkemin bir yerinde, ezilen,horlanan kadınlarımın çığlığını, yol alıp giden bir trenin ardında bıraktığı duman misali, ağzındaki piponun kaybolan dumanlarında, silueti beliren entellektüel yaklaşımın kollarına savurmak, duyarsızlığı sanat bellemek değil canım.. Yaşayarak, yanlarında, çığlıklarına ses, geleceklerine yol olarak, onları aydınlık bir yaşamın kollarına çekebilmekte... Mesele; hangi dilde olursa olsun, lastiklisini alıp, matah bir şey yaparcasına, alay edercesine, parçalı bulutlu kullanmak değil canım.. sevdanın ortak dilindeki o iki sözcüğü, cesaretle lügatlerin içinden çekip çıkarıp, güneşine yüzünü dönüp yürekten söyleyebilmekte... Mesele; Ela gözlerine,yeşil gözlerine, kiraz dudaklarına, gülümseyen gamzelerine, ağzı açık ayran delisi gibi bakmak değil canım.. Bir çilingir ustalığında, yüreğin kapısını açacak anahtarı uydurabilmekte.. Mesele; O,ben,sen Ya da; O,bu,şu meselesi değil canım.. Ellerini uzatıp, kenetlenerek, Biz olabilmenin keyfini doyasıya yaşayabilmekte.. Sözün özü canım, Sözün özü iki gözüm, Mesele; Maskeli baloya katılan seviyorumlarla değil, mehmet efendiyi de, kadınlarımızı da, toprağı da, baharı da, maskeleri çıkarıp insanca sevebilmekte.. Ve canımın içi, en önemli mesele, sana nedensiz sevdamsın diyebilmekte... Çınar Göle |
Kutlarım canı gönülden... Kocaman Sevgiler,Selamlar olsun şiir yüreğinize...)