Gül cesetleriBizi bağlayan yılgı atlarının düşlerimize bıraktığı Gül cesetleri Mübalağa mı olur karanlıkta arasak güneşleri, Şehir yabancı, kuşlar yabancı, Annesini ararken ağlamayan çocuklar var artık Bir tren garındayım, Güneye gidiyorum kendi kuzeyimden, Peşimden bir dağ kalkmış geliyor, Gülmeyi beton heykellere bırakıyorum Eteklerine basmamaya dikkat ediyorum üniformalı günün Bak her gece mahsustan ölüyorum Mavileri örümcek bağlamış yürekleri ırmaklara taşımak için Karanfil kokusu götürüyorum işgal altına alınmış aşklara, Başımın üstünde mahpusluk boş sayfalarına hikâye ararken Kim bilir kaç gece çatlıyor dudaklarımda uçuklayarak, Artık zemheri gürültüleri sızmasın Gün ışığı yerine penceremden içeri, Dâhil olsunlar Dakikada bir yeryüzünde nesli tükenenlere, Şöyle bir İstanbul yalnızlığı yaşayalım Heybemizden çıkarıp pas tutmuş hüzünleri, Gökyüzünün mavisine takılmayacak elbet çocukların uçurtmaları Dostluk coğrafyasında buz tutmayacak ihanetler Kekeme bir yağmur sularını boşaltmadan saçlarıma, Zaman gök gürültülü sağanak, Yaşamak altı delik ayakkabılarla karda yürümek, Can sıkıntısı ömür, Sılanın gözleri kömür, memleket hasret türkülerine mülteci, Gülüşümüz ölümü ürkütecek kadar güzel iken, Telgrafın tellerinde kargalar, Silkinip, sıyrılamadığımız belleklerimizde, Hayat bir gün yaşayan kelebeklere koleksiyon, Boynumuz çatırdıyor başkaldırı kelimelerini şiirlerden cımbızlarken, Dağlara park ediyoruz öfkemizi her mangal sonrasında, Bizi bağlayan yılgı atlarının Düşlerimize bıraktıkları gül cesetleri, Bedenleri başsız bırakan gün tören adımlarıyla girmesin günlüğümüze Teskere almasak sinsi korkulardan, takmasak ceketimizin yakasına Asılmışadam resimlerini, Arsız, arsız gülümsemese şu cellât karşımızda Ne varsa bize ait olan kırılgan bir gökyüzü, Tırpanlanmış bir alın, Şakaklarımdan dökülen güneş, Ciltlere sığmayan sıvası dökülmüş bir şafak, Şahdamarımızda konaklayan gürültülü bir öç alma şiiri, Gün gelir ki, çoban yıldızını ararız eski kitabelerde, Şimdi mermer bir lahitte uyuklar, Tahtadan evlere sığmayan bal mumundan yapılmış cesetler, Dünyaya gelişim kafa tutmaktır kabilin baltasındaki kana, Ve kalkıp anlatabilseydim kaygılarımı Tur dağına, Cudi dağına, Akşam evine geç giden adamlar çoğalırdı İnsanın kırk ikindi vakti mihrabında, Hadi gel ırmağı saklayalım gökyüzünde, Havada uçsun ceylanlar, Yer çekimine muhalif bir hayat sürelim kartondan yapılmış kentlerin üstüne Kanımıza karışan çakıl taşlarını yakalım, Küllerini döküp Ganj’a İsyankâr bir mevsim koyalım insanın otobiyografisine, Atlar yüzümüzün hırpalanmış mavilerinde çatlasın Özgürlük vadilerine akarken, Asiliğimiz, asiliğini asillikten almıştır, Transfer edilmiştir zulme karşı direnişlerde, Başıboş yeşiller, fidan gömme merasiminde işsiz kalsınlar, Bir ölünün dudaklarında sır perdesi olmasın kutsal aşk, Öfke yüklü sırt çantam, bavul dolusu yalnızlıklarım, Siyah beyaz fotoğraflarda, hayattan koptuğum şiirler, Beni bekleyen sabaha uzattığım boynumun ağrısında büyüyen Yoksul kent Lütfi Kireçci. ________________________________________ |