AKAN SUYUNA KURBAN OLAYIM İKİZCE IRMAĞI
Nereye akarsın böyle yalnız yalnız, yol mu şaşırdın
Kuş uçmaz kervan geçmez yer olmuş buralar, ses seda yok Martılar da gelmez ki, deniz uzak, dağlar set olmuş önünde Göçmen kuşlar geçecek üstünden, yakındır bekle Bir birlerini sürecekler, dizi dizi gelecekler Göçecekler başka ülkelere, hiç beklemeden Bir gün gelecek ve ben de göçeceğim Sararıp solacak, bu görünen beden Dağlardan coşarak gelen, seller mi vurmuş seni ne Suyun bulanık mı, yoksa algı mı düşündüğüm Üstüne üstüne sürüklenmiş gibi, taş toprak Balıklarını da alıp gitmişler galiba, bir hışımla Boşalmış köyler, terk etmiş insanlar, yerini yurdunu Yeşili yeşile bırakmışlar, seni sana emanet Bu gün; güneşleri topladım senin için, al senin olsun Sarılsın Sarmaşıkların, gölgesi üstüne vursun Serinliğinde aksın suyun, köpük, köpük ve berrak İşte yine geldim güller sunuyorum ellerimle sana Ellerimle topladım... Bilirmisin Koynunda büyüyen o gülün vardı ya hani İşte onu; ilk ben kokladım... Fakat o gül gitmiş, kaybolmuş, yok olmuş Zaman geçmiş, dikenleri kalmış Şimdi o başka telden çalar, ben başka telden Uçurumun kenarındayım, işte yol işte patika Neler vermezdim ki ben, o ilk gördüğüm güle Ve bu sendeki aşka Ay karanlığa girince ve susunca dünya Senin sesin yükselirdi, duyulurdu uzaklardan Gürül gürül akardın vadilere, sonra kavuşurdun denize Yıldızlar inerdi kahrından, düşerdi suyuna Ve Ay ışığı, göletlerinde pırıl pırıl yakamoz Dallar yaprağını titretirdi, dans ederdi koynunda Şimdi seni dinliyorum ya ben, hemen yanında O, genç ruhumla Dünden kalan değilsin, lakin, yürüyorum ben sende dün gibi Dolaşırım avare, kıyında kenarında Deli deseler de bana, eyvallah, eyvallah, başım üstüne Düşünürüm, konuşurum seninle, seni dinlerim Şimdi üşüyorum sana, üşüyor ellerim, üşüyor yüreğim İşte bu ellerim, bir delinin elleri ve ellerim koynumda Sesimi kesecekler biliyorum, yakındır zaman Düşme zalimin eline, düşersen, aman ha aman Senin de suyunu keserler, bendini kuruturlar, dönmez çarkın Kalırsın benim gibi çorak, ayaz vurur , kurak Ölüm gibi bir şey bu yazdıklarım çizdiklerim, ruhsatsız Ahlarım vahlarım var benim hiç bitmez Geceleri; sıkarım kurşunu, paylarım, bir bir satarım analarını Gündüzleri; yaralanırım silahım ruhsatsız Hayatım ruhsatsız, yaşamım ruhsatsız, avareyim, deli divaneyim Seslensem , ses versem, haykırsam duyulur mu sesim Ne gezer, kim dinler, ben başı bozuk bir avareyim Çağlardın bir zamanlar, sesin duyulurdu uzaklardan Gülüşün ise, dibini dolduran kuyu ve kepez Ayağı kaymıştı kıyından, çekmiştin koynuna bir kızı Adı Nur du ve ölüme çok yakındı, an be an Tap taze bir gelincik, boy vermiş bir fidan Kardeşi gül kurtardı onu, tutarak elinden Uzat ellerini abla uzat tutayım, bu çığlığı duydun sen Bıraktın yakasını Nur’ un dayanamadın Bıraktın sen onu, en derinlerinden Sonra ben Yeşilini keserken en yükseklerinden, gazabına uğradım Yaprağı poyraza vurdu, çember çizdi bir halat Şimşek gibi geçecektim vurulacaktı karşıya, senin üstünden Sıyırdı ayağımın ucundan, ölümdü sonu Paramparça olacaktı bu beden Şimdi senden gitmek var ya Alabildiğine uzak Ve şimdi sende uyumak var ya Sonsuza kadar kalmak Lakin hepsi hikaye değil bunların, hepsi gerçek Taşın bile durmaz yerinde, gider, yenileri gelir Gelen arattırsa da, gidenin yerini Ben gidersem, diğerleri gelir Ne desem yalan, her şey yalan, insanlar yalan Bir rüzgar eser, düşer dalından, sararan yaprak Sızlar durur, zincire vurulur, ölüm der durur bu yürek Bir gün olur, seni de alır, beni de alır, emer çeker içine Bu kara toprak… Ekrem SAYGI 05.08.2017 İKİZCE |