Laleler Ellerimde KüserdiYıl doksanlar, Lise çağları Ahh! Şimdi gözlerimin önünden bir film gibi geçiyor, İshakpaşa sarayı, Ağrı dağları, Nuhun gemisi, Meteor çukuru, Balık gölü, Keşiş bağları Çocukluğum, Çıplaklığım Ekmeğe açlığım, suya susamışlığım Fakirliğim… Tabiat ana, tüm doğurganlığıyla doğururdu yeşili, Tarlalar sapsarı, Çayırlar, kırlar yemyeşil Dağlarda laleler, gelincik sürüleri Çiçek çiçek her yan, Her yan kekik kokusu… Talebeydik, Tüm talebimiz insan kalmaya yönelikti İnsanlığın damarlarına sevgiyi, Umudu şırınga etmek, tıka basa Sevgi tohumları ekmek kayalıklara, Kuşların kanatlarına barışı iliştirip Uçurmak, adını bilmediğimiz ülkelere doğru Ve gökyüzünü çocukluğumuzun elleriyle boyamak maviye, Daha maviye, Daha umuda… Haram bilmedik, Yemedik, Kimsenin kümesinden tavuğunu, Dalından eriğini, Bostanından marulunu çalmadık Tek hırsızlığımız, güneşin yüzünden ışık çalmaktı Yıldızları koparıp çalmak gökyüzünden geceleyin. Ve bir körpenin yüreğinden aşkı. Bir çocuğun bakışından masumiyeti, Bir eşeğin gözlerinden güzelliği, Bir koyunun gözlerinden saflığı öğrendik biz Kalbini kırmadık hiçbir gülün, dikenine rağmen Ezmedik bir karıncayı, canımızı yaksa da Sevmekten başka günahımız yoktu… Bir kız vardı, yüzü güzeldi, Kalbini bilemem, Hiç yakın olamadık, Benden haberi bile yoktu Ama yüzü güzeldi Seviyordum, Çocukça, dokunmadan, Uzak uzak, Çok değil, azar azar Tüketmeden, Ziyan etmeden seviyordum Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık olmalı, Hâlâ aynı, hâlâ ziyan etmeden seviyorum Ziyan edilse bile sevgim… Hali vakti iyiydi kızın, memur çocuğuydu Biz fakirdik, Annemin çoraplarıyla kaç kez okula gittiğimi bilirim, Kaç kez aç… Her gün, dağdan lale toplamaya giderdik Sevdiğimiz kızlara sunmak için, Ben, laleleri elime, cesaretimi kalbime toplardım, “yarın bu laleler, onun olacak” derdim Okula geldiğimde, heyecanım kat kat olurdu, Kalbim yer değiştirirdi adeta, Yakalayamazdım. Bahçeye girer girmez, Yoksulluğum bir eşkıya misali Aklımın, kalbimin yolunu keserdi, Nereye derdi, Çelme takardı, Düşerdim, Umutlarım kırılırdı bir çay bardağı gibi Dağılırdı, Toplamaya cesaretim olmazdı, Korkardım. Laleler ellerimde küserdi… Bir fizik hocası vardı, Ferhat Dökmeci Güzel yüreği vardı, bilirdim, Toprak kokardı yüzü gözü, elleri, Gözlerinden hep bir şiir kayardı Kim bilir kimin gök yüzüne doğru Derindi, çok derindi. Gözlerim ona takılırdı her sabah, Aynı yerden aynı bakıyordu hep Bana kızdığını düşünürdüm, Onun da beni sevmeye layık görmediğini, Ayıpladığını düşünürdüm hep Yıllar sonra konuştuk, Meğer ahvalimi anlıyormuş o Ve ağlıyormuş içine, Beni her öyle gördüğünde Doğru ya bir çocuğu en iyi annesi, babası anlardı Ve ağlardı yürekli… O da bir annemizdi, babamızdı okulda. Bize sadece fiziği değil, Dürüstlüğü, İyi insan olmayı öğretirdi, Söz verirdik, Tutardık… Talebeydik, hayatın da bizden talepleri vardı, Verdik, karşılık beklemeden verdik, Sevgi verdik, Umut verdik, Aşk verdik. Helali hoş olsun. Ben tabiata, hayata, her şeye, herkese verdiğim sözleri tuttum, Bir, anneme verdiğim sözü tutamadım, Her üzüldüğümde, her defasında, Onun bana kıyamaz yüreğine sığınır, Avuçlarına saklanırdım, Yüzünü bakışımla okşardım, Bana üzüldüğünü çok iyi bilirdim, “üzülme anne, kimse artık beni üzemeyecek, canımı acıtamayacak” derdim. Ben anneme verdiğim sözü hiç tutamadım… Affet beni anne, Ben bir sevgi ağacıyım, Dallarımda kuşlar, böcekler Dallarımda aşk... Dallarımı kırdılar birer birer, Yapraklarımı koparıp gittiler, Kurudum, yine yeşerdim, Öldüm, Yine doğdum gözlerinden, Yine şefkatinden, sevginden doğdum Yaşamayı başardım Affet beni anne, Bana kim ne yaparsa yapsın Ben yine de kötü olamıyorum. Anne!!!!! Uyan! Çocukluğum, saflığım, iyi niyetim geçip gidiyor gözümün önünden… Anne uyan bana sıkıca sarıl, Kötü olmak istemiyorum… Lise fizik öğretmenim Ferhat Dökmeci’ye vefa ile, sevgi ile... S.U. Serkan Uçar 13.07.2017 |