KALE'M...
Babil düşlerimde resmigeçit yapan
Harf ihlalleri… Zamana ırak mekânda, Yolsuz kalmışlığımın beratı: Bir imgenin tahayyülünde; Zarfların boş yakası, Zarlar attıkça boş gelen Ve boş kovanlar rahmetli bekçi eskisinin mirası… Kabzımal kökenlerinde meyve görünümlü kadınların da Olsa bir adı… deme asla deme: Zan altında bir heceyim lakin Altı üstü bir çiçek: Kopmaya aday lehçem hani şu defolu cümlelerim Bir de sunumunda aşkın, Tek maruzatım sevmek. Kınında yas biriken, Damarlarında yaş yüklü gözlerin de bekçisi Ahir zaman: Sancılı sancısız hangi doğum ise, Gel de tut ellerimden diyen, Bir matem rüzgârında hoyrat gölgeler kadar Kaçan ifrata ne çok dizgi ne çok yengi… Ne çoğum bu gece Ne de azım, Azığımda yüksündüğüm çocuk yaşım, Özürlü bir dil’im Hem de dilim dilim her hücrem: Büklümlerimde tabir-i caizse soyut gölgem… Ha, bir de unutmadan; Görmeyi dilediğim ne sensin ne de ölmeyi dilediğim Kıblem sadece, Maruzatım var, demeye geldim Üstelik en asi(l) uzvum şu kale’m. Demli demsiz; Denli densiz tüm kelimeleri de öğüttüm Aklımın değirmeninde, dememe bakma sen, Demek bile bir külfet madem, Ne sorumda saklı özrüm Ne solumda yangın var, demeleri de geçtim Günbegün uyduruk şiirleri kıstas belleyip Öykündüğüm romanlarda Kayıp bir kahraman babında Ölmeyi diliyorum. Belki sona mahlas, Başa özlem, Ortaya da açtığım gönül penceremden Kaçan bir kuş kıvamındayım: Ne sen sor ne de sus; Sadece kal yanımda Görmeyi dahi beceremediğim aşkın rahmetinde, Bir buğu hikmetinde adeta Edindiğim şu mertebede Kaykılmışlığın esaretinde konduğumu bildiğin Her satırsa, eksenimde devindiğim Belki de eklem yerlerinde aşkı irdeleyip; Ölümü tehir ettiğim her güne Kulp takma özleminde, Yazmakla haşır neşir bir öyküyü Bilsem de son çarem. |