apansız ayrılıkılık bir rüzgar enseliyor yalnızlığımdan beni. harikulade bir baharın orta yerinde ölümsüz çiçekler gibi dururken varlığın; ansızın kaybolup gidiyorsun lacivert bir akşamın buğusunda, yokluğunu emanet edip sırtıma. ölü aşk sancıları kaçak girişlerle sığınıyorlar sanki ağrıma, sol yanımdaki. ebediyen sürecek bir saltanat ediniyor hüzün, gözlerimin ta en dibinde. ürkek güvercinler gibi tüneyip duruyor göğsümün yaz serinliğine, laftan anlamaz hasretin. hevesim kursağımda, hayallerim birer ceset zihnimin ayrılık girdabında. beni teşhir ediyor ölü sevda tüccarı kentsizliğim. merdivenlerini tırmanırken zaman kıyametin, çoktan üflenmiş ruhumun sur’u sanki. ellerimde kirli menekşeler, kalakaldım, karanlıkla örtülü bir vaktin efsunlu serzenişinde. bıçak kesmeyen dudaklarımda yosun tutuyor şimdi tüm sevda cümleleri. en günahkar yerimden vuruyor beni bir türlü alt edemediğim keşkeler cumhuriyetim. ebabiller yazılıyor alnıma, üstelik paslanmış nefesim. ve hala gidiyorsun sen. bir veda ısmarlayıp gençliğime, geleceğimi zehirliyorsun. hiç beklemeyeceğim demiyorum sana, aksine,öle öle sayacağım günleri,ayları. ama unutma, dönüşün olacaksa, yüklen sırtına hatrı sayılır tüm bahaneleri. öyle gel,öyle gel. öyle. - Abdullah Cemek |