ANNEMİN DİLİNDEKİ SUREDE SAKLI MUTLULUK...
Kıvrak uçuşları var kelebek aklımın,
Döngüde mi keramet de gözlerden ırak Bir yetiyim kaybolduğuma delalet Şu sessizlik? Hele ki yaşama sevincime buse konduran Şefkatin dili(m)inde mahrem bir korkuluk Peyda olan, Korkularım iken tecrit edildiğim, Kapandığım mabedimde, Efkâr üfüren gece. Hoyrat ve meşakkatli imiş meğer yaşamak, Annemin dilindeki surede saklı mutluluk, Güvercin kanatlarında aryaların, Sarı buklelerinde içimdeki çocuk yarım, Hayli de geçkin bir şiir tutturmuşum da, Süreya’dan miras aşkların Pabucu dama atılmışken, Berhudar ol, diyen İstanbul beyefendisinin elleri nasıl da Derininde ceplerinin, Kucakladığı sevdayı Çatallaşan sesinde kırlangıçlara Hediye eden şu çiçekçi kızın, Çingene pembesi basmasında mı saklı yoksa Mutluluğun şifresi? Demlendiğim zamana inat Demir attığım kim bilir kaçıncı Sevda, platonik imgelerle yüz göz bir sefalet Yine mücbir sebepler yığan şairin kaleminde Ramak kala sona, Sonlanmayı dilememişken şehrin kadınları, Şehvet düşkünü bakir papatyalarda Kala kalmışlığı liseli kızın patavatsız isyanında Gönülden ırgat iken zaman Tehir etmelerin gıyabında Çetrefilli bir yalnızlıkmış meğer Peyda olan kırık busesinde Çaldığım aşklarla tokalaşan kaderin de zevcesi. Aykırı düşlerin uçuk sevinçleri: Nadir sözden nazenin gölgesine şairin, Kavuşamazlığın tek lehçesi iken Yine peşine düştüğü imgelerin. Basireti bağlanmış şehrin ışıklarında Gönülsüz üç beş nidaya dokunmak adına Ellerimi uzattığım beyanı yüreğin yine Tuttuğum kaçıncı papatya falı, Hele ki anadan üryan bir umuda bağlı gönlün Kırık terennümü yerleşik yüreğin Bağdaş kurduğu o rahmetli şarkı; Hani olur da rast gelirim, Kıyametin nazarında kopup geldiğim Urgan gölgelere inat Boyutsuzluğumun kepenklerinde Düşkün bir imge kadar da teferruat yüklüyüm yine. Beylik cümlelerden uzağım bu gece, Eremediğim rehavetin kundaklanmış güncesiyim, İçime çeke çeke ömrü, Sihri yine anlık bir terennümde gizli, Biraz da boğuk sesi yalnızlığın, Makber bildiğim yorgun diyarların. Neme lazım, deyip de çekip gitmene Aslında tüm feveranım, demelerden uzağım: Boyumdan büyükmüş mutluluk, demelerin Özürlüsü bir gölgeyim: Sanrılarda rahmet yüklü fevri aşkların; Susmalarla geçen yorgun figanları; Hanidir ıslak hanidir gömülü nidaların En kırgın güftesiyim; Sessiz bir ağacın sesli yalnızlığında Donandığım yıldızların çok çok uzağındayım. Gün de ölgün gül de: Bülbül mademki sürgün, İtaat ettiğin tüm niyazlarda Basireti bağlansa da kaderin, Adını anmadığın bir yürekte mi saklısın yoksa? Bilip bilmediğin diyarlarda yâd ettiğin Gölgelere mi konuşlu Tükettiğin türemişliği bağrı yanık kim bilir Kaç çocuk kaç nota, Devrik hezeyanlardan akan, Deryalarda peşkeş çekerken ömrü, Dalyalarca kırgınlıktan çok gayrı Demeyi bile beceremediğin İşte aşkın kayıp rotası. Çala çala andığım, Çalıp çalıp aşkları bağrıma sakladığım, Sandıklarda saklı sayısız imge, Denginden uzak nice densiz gölge, Belki de kaybolmuşluğumun rüyasıdır, Her gece siyaha bandığım; Günden ayrı geçmez iken zaman Yine siyaha yine hüsrana talim bir gönül kadar da Kaygılı sayısız soytarı izlekte, Aşka bağdaş kurmuş gönüllerin cumhuriyetinde, Kazanılası bir farkındalıkmış meğer Tezat iklimlerde soldurduğum zamanlar, Zamansız ölümlere feveran eden aykırı kelamlar. Şiirler örüyorum azar azar eksilen ömrün batılına Gizlediğim belirsizliğin hezeyanında Bir bir döküyorum içimin kırıklarını. Nidalar serpiştiriyorum kesilen ahkâmlara Ve aşka banıyorum özlemimi: Özledikçe çoğaldığım, Günbegün azaldığım satırlara adıyorum ömrün rotasını: Gidip de dönemediğim şehirlerde, Görüp de dile getiremediğim resimlerde Ve adam boyu yalnızlık biriktiriyorum Her tokadını yediğim güncemde Adsız çağrışımlar saklıyorum Adı kayıp ülkelerde, Bürümüş iken hüzün dört duvar imgelerin tekelinde Ve azıcık da savruk bir faninin şeffaf yüreğinde. |