1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
873
Okunma
ben yorgun bir hatıra defteriyim,
içim güz alevi..
mükerrer vakitlerden geçtim.
gördüm ki,
bir menekşe düşüvermiş toprağına,
bir kız çocuğu kapanmış yüzüstü hayata.
Emel!
Emel’in gözleri kısıktı
ve sesi ufacık titremelere gebe.
saçları uzundu,sancıları gibi.
üzerinde bir hal vardı ki,
on beş değil,
defalarca gelmiş de gitmiş bu hayata sanki.
ben ağrılı bir günceyim,
içim ölüm sancısı.
yüreğimde işli bir kız çocuğunun diz yaraları,
diğer yüzümde ise onun tüm hayal fragmanları.
Emel!
yalnızlıklar senfonisiyle büyüdü,
bir de benimle geceleri.
mutaassıp bir coğrafyanın,
kanayan bir yarası oldu bazen.
bazense,
kırsal bir sancısı yaşamın.
oysa ona öğretildiği gibi,
ergenlik dönemine has değildi ’adet’ ağrıları.
adettendi,
gözleri göğe açılsa Emel’in,
başı kalksa yukarıya bir soluk kadar;
ölüm haktı.
adettendi,
nefsine köle olmuş bir bey oğlunun,
kirli elleri değse Emel’in süt beyazı çocukluğuna;
Emel,çocuk değil
bir koca ah’tı.
adettendi yine,
Emel’ler, emeller içinde kaybolacaksa,
gözler görmez,vicdanlar duymazdı.
ben nice Emel’lerin öyküsü,
kan yoluyla susturulup,
bir tahta rafa kaldırılmış
yarı çıplak bir vicdanın ürünü.
bu coğrafyada üç gün ağladılar Emel’e,
oysa ben her gün ağlıyorum,
o benim kimliğim,
o benim güncem,
o benim!
- abdullah cemek
5.0
100% (4)