yitirilmiş turuncugülüşünle kesilmiş düşler biriktiriyorum, sabaha çıkmayan yamalı uykularımın bir yağmur birikintisi gibi tortulandığı göz çukurlarımda. çok vakit heba ettim, elma toplarken mahalle çocukları hayal sofralarına, ben gerçekçi bir acının koynunda. omurlarıma basan dört kollu bir canavar değildi ise, neydi beni böyle yaşarken düşüren çelme ? ne vakit diriltsem boynumu göğe doğru, bir kuş uçumu vakit geçmeden yerlere dağılıyor ferim. oysa hep, kutsal bir bilmeceydi zihnimde hayallerim. bir okyanus üzerinde önce, sonra yeşil,zeytin yeşili bir vadide, ardından bir güz yağmurunun göğsünde büyüyecektim. diyecektim ki sonra, sancımı aldığım bu deli, çekmecelerinde ölü saklayan gardıropvari şehre: hüznüm izleridir yaşayışımın, ben ki, kırmızı bir mülteciyim renkler içinde. onca hezeyan içinde, manası düşürülmüş yediveren bir cümle. aldırmayışım bundan halime. portatif acılar buldum kendime, ve aklımın eksik karanlığını tamamlıyor yokluğun. kaç palyaço öldü bu şehrin benekli yüzünde, kaç ölüm sürgün edildi süregelen bir yalnızlık ölmesin diye.. sonra sen lacivert oldun, bir ölünün göz çeperlerinde. oysa ben ruhsuz ve renksizdim, tercüme eksikliğinden can çekişen bir şiirde. birer birer öldürdüm adımlarımı, sessiz sedasız geri çekildim bu aşk’entimi düşüren savaştan. yoğruldum acının ayakları altında binlerce defa, yoruldum, fil gibi yalnızlıkların karşısında. diyorum ya, ben hep mistik bir ortadoğu kentiydim, sen hep, vahşi bir kapitalizm. - abdullah cemek |
Uzunca bir süre yok oluyor, sonra birbirinden güzel şiirlerle geri dönüyorsun; nedir hikmeti bunun; bir ara bahsedersen sevinirim...
Son iki şiirin cidden çok güzel ve etkileyici.
Teşekkürler...