susuz bir nehirde boğulurcasınaüşüdü ellerim tenim ve kalbim oysa nasırlı ellerimde bir gül duruyordu sonra şehri bir kış sardı her yer beyaza bürünmüş her yer soğuk bir rüzgar gibi bam teline dokunuyordu sevdanın sevda ki bir şiirin iç kanaması gibi ateşe veriyordu bütün mısraları bütün cümleler öksüz kalıyordu her saat kendi ekseni etrafında dönmekteydi bu nasıl hızlı bir ilerlemedir bu nasıl bir döngüdür yaranın kanadığı yerden vuruluyordu kuşlar kanadından vurulur gibi her yaranın kabuğu benmişim gibi her dokunan bir parça can alıyordu yüreğimden bir kerpetenin tırnağını etinden ayırması kadar acı ve karanlık bir kuyunun içinde aydınlığa hasret kalmak kadar sessizdi sanki kör bir zindanın içinde paslı bir kapı gıcırdamasını özgürlük sanmak kadar bir ben susuyordum ürkek sesimle sonra bir türkü çalıyor radyoda içinden eşlik ediyorsun türkü bitiyor içine soğuk bir demir parçası saplanıyor sonra çok uzaklara gidiyorsun ve bir daha geri dönemiyorsun kendine bir taşa başını yaslıyor bir beton yığınına bir duvara sonra ötekine sonra göğsünde büyük bir boşluk göğsünde boş mezarlar göğsünde ihanet dar/ağacı ellerinden tutuyorsun ellerin ellerine çok uzak bir özlemekten daha çok ölüyorsun çırılçıplak yağmurlar yüzüne vurdukça sevda kuşatıyor bedenini soyunup içine giriyorsun susuz bir nehirde boğulurcasına ibrahim dalkılıç 29/10/2016 23:00 izmir |