SON KURŞUN...
Nifak sokan düş/üş/ler ekiyorum hazanın ılık rahmetine,
Kıvılcımlar birikiyor sırma saçlarında Ekim hüzünlerinin. Hüzne delalet bir resim arıyorum başucumda Ve aynaya baktığımda, Toz konduramadığım beyazlığı karalıyorum Tırnaklarım dibinde ölüm, Niyetsiz günlerin yüzü suyu hürmetine Eliyorum nefreti; Buğulu gözlerim saklı bir fermanda, Bir aczi yet kadar sırasız olsa da Verilen hüküm. Kovuşturduğum hangi hikmetse; Konuşlu en derinde o kocaman hezimet Yine de sıraladığım püsküllü sevdalarım. İlah olmuş sükûtu çaldırdım düş/üş/lerimde, İflah olmaz günahların vebali iken Yine ikbali yüreğin, O toz konduramadığı sevdalarda yalıtılmışlığı yüreğin. Debdebeli yok oluşların resmini çiziyorum, Gölgesiz sakinliğimin en çaresiz ve sinsi tekerlemesi Yine ıslah olmamış perçemine gecenin Dokundurduğum bir buse kadar yorgun Ve titrek iken sesimin isinde Cürüm bellediğim tüketilmişliğim. Devranın hezeyanına bir çarpı daha atmak belki de, Çatık kaşlı kelamı yok sayıp Terennümü kayıp bir şehri de mihrap belleyip, Dokumak gök kubbeyi: Elimde kırık bir iğne Ve yorgun gözlerimin çetrefilli dinginliği. Bir öyle bir böyle/yim işin aslı: Anlamsızlığın ikrarı mı yoksa Yine geceden devraldığım nöbet iken Uzayan biteviye Ve ufkumu aydınlık kılan o kırık methiye. Sükûtu devraldım sağanaktan alırken nasibimi Ve özürlü bir cümleye takıldı gönül gözüm: Hayli dargın ve çatık kaşlı. Nüansında bir hezeyan sezdim ansızın, Kırık yüreğinde aldatılmışlığın sancısı Yine devran yükledikçe heybesine yığınla çakıl taşı… Yoksunuyum çoğu şeyin, Varlığımın yargısı yatarken musalla taşında Oysaki henüz verilmedi sela’m ve Durgunluğumun telaşı Yine nöbetinde aşkın, Hayli yorgun fazlasıyla kırgın güncesine Yığmakla meşgul evrenin Bilinmez maruzatını. Aklı evvel imlerle dertte başım, Varlıksızlığımın heyecanına kapılmışken Ucube yazgısı bilinmezin karalarken aklı sıra Belki de karalanmaya dair sağdan soldan Fısıldayan gıybet kuşları. Demli, densiz; İflah olmaz hayli mütereddit; Kırılgan varsayımlarda Titrek ellerimde sayfaya sıktığım son kurşunun mizacı işte Şu görünmezliğin kelamına bulaşmışken kan ve gözyaşı. |