BİN BİR HECE...
Emsalsiz tümcelerin doğurgan teneffüsüne
Teslim ettiğim yürek sesim: Bin bir hezeyan mabedin coşkusu, Kırılgan dalgakıranlar sol yakamda Biteviye çalan o sessiz şarkı: İbresi ıssızlığın değil mi ki varlığımın En derin sancısı… İndinde belli ki nazenin bir goncanın Sırasız ölümü yine de kırsalı Tedirgin imlerin, Fazlasıyla geçit vermez, Son sürat gölgelenmekse düşen, Yüzümden ne gül ne de revnak bir terennüm Gönülsüz sağdıcım kıblemde nöbette, Görünmezliğin indinde Gelmese de iki yakam bir araya. Sol şeritte bir gölge, Görmez gözlerim yine de gönlü Seferber ettiğim hazin bir reçete: Gök kubbenin bitiminde, Elinde orak, Yoklamadan kaçtığım kara melek. Devrik, katıksız, nazlı vazgeçişler: Sözsüz bir rabıta, Teslim olduğum anbean; Yırtık bir günce, Sırtımda aşkın cübbesi, Kayıtsız şartsız teslim olduğum o ritüelde Görünmez bir siluetim işin aslı: Sakıncalı imler meyletmiş bir kez, Aşksızlığın kisvesi Ve derin bir rehavet konuşlanmışken Kara yüreklerin çeperinde: Sevgisizliğin mabedi yine şeytanın tekelinde. Tek bir rütbe Belki de tek katresi yolsuzluğun Yorgun, meşakkatli izdüşümü, Bin bir hecenin rehaveti, Sözüm ona tek bir coğrafya, İnsan ırkının pineklediği O buyurgan kasvetinde Yine yoldan çıkmışlığın cübbesine Sığınan bir gölgeyi kanıksamış Tek bir hücre: Asılsız bir sevginin zümresi Kim ise… Kimden değil neyden geldiği belirsiz Bir husumete sığınan nefretin Hükümlü ve sırnaşık tesellisi kadar Rahvan bir rütbeyi kanıksamış oncası; Sözlerden ırak bir rehavet, Gözlerden süzülen en yeknesak Yaş’ın yaşsız birlikteliği Yine mutlak bir kayıtsızlığın En mağdur soy kırımı: Yine ve yeniden, başlamak adına Söz birlikteliği ettiğim kaderden Umduğum medette hüküm giydiğim Son sahne. |