Altın Rengi SaatimAkşam olur, mavilerin üzerine çöker yalnızlık Sensizlikte benim üzerime çöker öylece, sonuç tekrarı yalnızlığın Kan damarlarım yoklukla dolu, Kalbim çarpıyor ayrılık vaktinin yıl dönümünde Tam da bugünü akşama sıkı sıkıya bağlayan 19.05 sularında ayrılmıştık. Ay ışığının üzerine su döktük, Artık söndü güneşin alevi de Altından saatim mırıldanıyor Kimsesizliğe son üç dakika!! Gazeteler de yine kokmuş haberler Yarım kalmış aşkların sancılı sayfaları Soğuk duvarlar da çimlenmiş buruk sesim Su, içtiğin bardakta öylece duruyor Yosun tutmaya başlamış bile İnan o bile güzel kokuyor. Mutfak lambası yanmayalı çok oldu Parmak uçlarımın çatlamış yanlarına çamur sürüyorum. Nereye dokunsam lekeli izler bırakıyorum Akşam oldu, maviyi çökertmek üzere yine altın saatim mırıldanıyor, Kimsesizliğe son 2 dakika! Bedenimden çıkış yapan her şey gibi bu gece ben de, çıkacağım içsel karmaşamdan Ay’ı ve güneşi karartmak için göğe yükseleceğim. Adının baş harfini silip lehçemden, buğday tepelerine atacağım kendimi, salınacağım Öyle k/ağıt yarası gibi değil bu, Sirenleri çalıp duran bir ambulansın çığlık n(y)arası gibi Yeniden başlatacağım kendimi Sana çıkan bütün yolları , kıldığım iki rekat namaz ve okuduğum iki sayfa Kur’an ile ruhlara armağan edeceğim Basitleşmiş hayatımın zengin kısmı olan seni Şimdi yoksullukla takas edeceğim Altından saatim mırıldanıyor Kimsesizliğe son 1 dakika! Altın yandı gümüş oldu. Gümüş ise soldu, kül rengine dönüştü Kül rengi, küf rengi derken; bu kez ben seslendim, altından saatime; Kimsesizliğe hiç kaldı!! onsuzluğun mertebesinde, ay ve güneşi bir kaşık suda boğdum. Şimdi ,lambada titreyen alev ile oturun. Karanlıkta yolunu kaybeder belki size uğrar Ey ruhlar! Bir bardak çayı eksik etmeyin. Şimdi O’na iyi bakın! -Pervaneha- |