ZAMAN VE KELAM...
Damlayan damsız heyecanlar;
Yeknesak varlığın hibe ettiği o dokunuş: Hani olur da makamsız ve sırdaş bir notaya Teveccüh buyuran kıvrımlarında Gönül dolusu tevekkülün rükû bulduğu Kayıp bir ayrıntıda kaybolurum; Kayıpların peşi sıra devinir de zaman; Zatı halinde vücut bulur naif kelam. Adsız adamların baş belası aşüfte gülüşler; Durgun sahillerde tepetaklak olası yakarışlar: Bir milat bir miat; Köhne bir sarkaçta ucu kopuk teferruat yüklü Sıra dışı o tek göz odada, Dokudukça kader Ve dokundukça yüreği kırık dilber: İçinde saklı adeta tüm hayat; Hayli hoyrat bir güncede Revnak külfetiyle sıra dışı Sırdaş bir ikilemden damlayan Kanadı kırık bir serçe kadar ürkek olsa da, Dilinden düşmeyen tek kelama sığdırırcasına İfşa ettiği nice yalan. Suslara denk düşmekse: Sevi dilinde kanayan tek bir lehçede Arındığı günahlar; Kıt kanaat mutluluklara bel bağlamakla eş değer Ölümden sızan ölesiye yakarışlar: Kinayesi zapt etmişken, Tutkulu bir aşka nifak sokarcasına kuşkulu nefer. Tek tokadına değer belki de Aşka dökülen ve yüzü suyu hürmetine, Dağdan dağa uzanan dağınık bulutlar: Hem de aklın tekerine yığdığım Seferi karanlıklardan medet umarcasına, Zulme riayet eden tek sikke dahi Kınında rehin düşmüşçesine. Hoyrat, zorba hatta tıknaz; Soluk, yorgun bir o kadar vurdumduymaz: Mütereddit bir bağnazlığa sığmaksa, Sığıntı bir gölgeye tekabül eden zaman, Boyutların ruhu duymaz olsa da Kayıp ve yâd ellerde, Kadere tanıklık eden Ödemekle bitmek bilmez kefaret: Hadi, gel dercesine Fısıldasa yeter içten içe Son bulurcasına döngünün rehaveti. |